Bugün’de hicivlerle dolu bir yazıyı kaleme alalım dedik.Düşündüren ve ders alınması gereken bazı olayları paylaşayım istedim.
‘İlla Köpek Olacağım Diyorsan.Sadık Olmayı Öğren,Havlamayı Değil’
Vefayı bilmeyen, ,sadıklık gibi kavramlar lügatlarında bulunmayan soytarılara ithaf olunur.
X X X
SIPAYI KİM YEDİ
“Konya'da bilinen bir hikaye vardır. Bilenler bilir.
Bilmeyenler için de kısaca özetleyelim.
‘Ağalar gece karanlıkta "kuzu" diye eşek sıpasını kesip yemişler. Sabah olunca bakmışlar yedikleri kuzu değil, eşeğin yavrusu.. O demiş "ben yemedim", bu demiş ‘ben yemedim’ Soruyu soran muhterem ‘Ulan sen yemedi, o yemedi de, koskoca sıpayı kim yedi ya?’ demiş.
Şimdi herkes ‘Valla ben FETÖ'cü değilim, billahi ben FETÖ’cü değilim’ diyen diyene. Sen değil de, o değil de, Karaman’da 10 bine yakın Zaman Gazetesini okuyan ben miyim?
Sızıntı dergisine traj patlamasını yaptıran ben miyim ?
Çocuğumu o okullara gönderen ben miyim ?
Malum okul yapılırken, gözünü kırpmadan yüz binleri, dolarları basan ben miyim ?
O dönemler iş yerlerinizde Zaman Gazetesi'ni sergilemek,Sızıntı dergisine abone olmak, FETÖ’nun okullarında boy göstermek ve onlara para yardımında bulunmak ayrıcalık sayılırdı.
Şimdi biraz delikanlı olun. İnkâr edeceğinize en azından kandırıldığınızı söyleyin”
X X X
TEKİR’İN BOYNUNA ZİL
“Konağın fareleri olağanüstü kongre yapmışlar.
Tüm fareler, bir eksiksiz, bir araya gelmişler.
Asırların derdin, bir kere dile getirmişler.
Neymiş dertleri?
Hepsi de Tekir’den yana yanıkmış...
Hem de bu Tekir’ başka Tekir’miş...
Yıllarca alıştıkları Tekir’lere hiç benzemiyormuş.
Hiç ummadıkları anda karşılarına çıkıyor, pat diye basıyormuş pençeyi...
Ama eski Tekir’lerden bir farkı varmış.
Ve aslında çok önemli bir farkmış bu...
Tekir, hiçbirinin hayatına kastetmiyormuş...
Dediği, diyeceği hep şuymuş:
“Ben bu konağın düzenini değiştireceğim. Kimsenin ekmeğiyle, geçimiyle oynamayacağım.
Ama siz de huyunuzu değiştireceksiniz. Artık çalma çırpma yok! Un çuvalını delmek, zeytinyağına kuyruk daldırmak, peynir kemirmeye paydos!”
Fareler önce aldırmamışlar Tekir’e...
Onlar nice Tekir’ler görmüşler!
Herkes bildiğini okumuş yine...
Ama bakmışlar pabuç pahalı, ne yapsalar Tekir’ haklarından geliyor. Birlikten kuvvet doğar diye birleşmeye kalkmışlar. Ama yine her kafadan bir ses çıkıyormuş. Tekir’ haber göndermiş:
“Boşuna uğraşmasınlar. Bir halt karıştıramazlar. Ben başka Tekir’lere benzemem, onlara oynadıkları oyunları bana oynayamazlar.”
Tekir’in bu çıkışı fareleri daha pekiştirmiş.
Toplantıda bin çeşit çare atılmış ortaya ve sonunda bir karar varılmış:
“Bu Tekir, biz ne yaparsak duyuyor, peşimize geliyor. Bunun hareketlerinden haberimiz olması gerek. Geldiğini duyarsak tedbir almak kolay, onun için boynuna bir çıngırak takalım. O yürüdükçe çıngırak ses çıkarır, biz de Tekir’in geldiğini anlarız.”
Bu öneri büyük ilgi görmüş, tam oybirliğiyle kabul edilirken arkalarda oturan ve lafa pek karışmayan fare kuyruğunu oynatıp “Bir şey soracağım” demiş...
Hepsi “Buyur!” diye söz vermişler.
“Sizin de görüşünüzü öğrenmek isteriz”
Yaşlı fare, kısa bir soru sorup çekilmiş kenara:
-” O çıngırağı Tekir’in boynuna kim takacak?”
Sanki top düşmüş farelerin arasına, hiçbiri ses çıkaramamış.
Doğrusu ya düşünmedikleri tek şey buymuş!
(12 Şubat 1975)Hasan Pulur
X X X
ŞÜPHE
Şüphe insanın günlük hayatında vardır.
Kimisi hep şüpheli yaşar, kimi şüpheden rahatsızdır.
Geçen gün bir akrabamız telefon etti:
“Şüphe insanı nura kavuşturur.”
Ne demek bu, gel de anlat.”
Bak dedi manasını bırak da, şüphe üzerine sana bir fıkra anlatayım.”
Herkesin kafasında bir soru işareti: Ne olacak?
Bir sürü şey olacağı kesinkes belli ama sıraya koymak güç...
Ama gündemin hangi sırasında olduğu belli olmayan bir madde var ki o doğru galiba...
“- Hani sen de şüphelisin.
- Öyle! Şüphe insanı nura kavuşturur! demişler.
- Şüphe dedin de, aklıma bir hikâye geldi.
- Tam hikâye dinlenecek günler ya, anlat bakalım:
Adam sevgilisinden şüpheleniyormuş. Bu kadın bana ihanet ediyor diyormuş, ama bir türlü suçüstü yapamıyormuş. Birini tavsiye etmişler.
- Hiç merak etme! Bana zehir hafiye derler. Bir haftaya varmaz sana raporu getiririm.
Aradan bir hafta geçmiş, hafiyeden bir haber yok.
- Yahu ne oldu?
- Takipteyim!
On beş gün geçmiş, hafiyeden yine haber yok:
- Ne oldu bizim iş?
- Takipteyim.
Hafiye bir ayın sonunda çıkagelmiş:
- Tamam, o iş!
- Nasıl tamam?
- Anlatayım da dinle!
- Aman anlat!
Zehir hafiye cebinden raporu çıkarıp, başlamış okumaya.
- Kadın evden çıktı... Peşindeyim. Kadın dolmuşa bindi... Peşindeyim. Kadın berbere gitti... Peşindeyim. Kadın berberden gitti… Peşindeyim. Kadın bir apartmana girdi... Peşindeyim. Evden çıktı... Peşindeyim. Köşe başında durdu... Peşindeyim. Bir araba geldi, içinde bir yakışıklı adam var... Peşindeyim. Adamla samimi oldukları anlaşılıyor... Peşindeyim. Şişli’ye geldik... Peşindeyim. Bir apartmana girdiler... Peşlerindeyim... Üçüncü katın ışıkları yandı... Peşindeyim. Apartmanın karşısındaki bir inşaata çıktım, elimle koymuş gibi buldum... Peşlerindeyim! Burası yatak odası... Peşlerindeyim! İçki içip dans etmeye başladılar... Peşlerindeyim. Önce elbiselerini, sonra çamaşırlarını çıkardılar ve perdeyi kapayıp yatağa girdiler...
Zehir hafiyenin raporunu büyük bir dikkatle dinleyen koca, ellerini dizlerine vurup hayıflanmış:
- Ah şu şüpheyi bir içimden atabilsem, baksana perdeyi kapamışlar!..”
Şimdi herkes birbirinden FETÖ’cumu diye şüpheleniyor !
X X X
Ç ayırda otlayan ineğe bir tavuk yanaşmış:
- Sayın inek, size kârlı bir işbirliği önersem, kabul eder misiniz?
İneğe bazı insanlar tarafından inek lakabı yakıştırılmışsa da kârlı bir ortaklık payı verilecekmiş.
Aklı yatmış, tavuk ortaklığı anlatmış:
- Ben yumurta yumurtlarım, gerisine karışmayın.
İneğin aklı yatmış derken, eli bıçaklı bir adam çıkagelmiş.
- Sayın inek, yumurtalı sucuk yapmanın zamanı geldi. Kendinizi bana teslim ediniz.
İnek ayılmış.
- Sayın tavuk, bu işbirliği, bu ortaklık bana biraz pahalıya mal olacak galiba.
Tavuk gülümsemiş.
- Biraz öyle sayın inek, ama gayemiz insanlara bol ve lezzetli yumurtalı sucuk yedirmektir. Siz kendinizi kasaba teslim edin, gerisine karışmayın.
Ve inek boynunu kasabın bıçağına uzatıvermiş.
Kârlı işbirliği böyle başlamış.
Tıpkı FETÖ terör örgütünün başladığı gibi.
X X X
Osmanlı Padişahı kâhyasını çağırmış, çıkışmış:
- Şu kayığın su aldığından haberin yok mu? Hemen bu kayığın altını ziftle.
- Peki, paşa hazretleri.
Birkaç gün sonra kâhya paşanın huzuruna varmış.
- Kayık ziftlendi paşam.
- Kaç paraya ziftlendi?
- On altına paşam.
Paşanın gözleri fal taşı gibi açılmış.
-Ulan on altına kayık ziftlenir mi?
Kâhya boynunu bükmüş.
- Müsaadenizle biraz da ben ziftlendim paşam.
Eli kanlı terör örgütüne himmet paraları toplayanlar, ziftlenmedi mi ?
X X X
RİVAYET odur ki! Abbasi hükümdarı Harun Reşid’in “Cafer” adında bir veziri varmış, vezir itibarlı Bermeki aşiretindenmiş...
Bir gün Harun Reşid ile başveziri kırda bayırda, bağda bahçede dolaşmaya çıkmışlar.
Bir elma ağacı görmüşler, ama ağaç yüksek, tırmanıp koparmak mümkün değil...
Hikâye bu ya, hükümdar Harun Reşid, başvezirine “kıyak” yapmış, diz çökmüş, Cafer, hükümdarın omzuna basıp birkaç elma koparmış. Bahçıvan uzaktan seyrediyormuş; yanlarına gelince Harun Reşid adamı kutlamış, böyle elmalar yetiştirdiği için ödüllendirmek istemiş:
“Dile benden ne dilersen!”
Bahçıvan boynunu bükmüş:
“Bu başveziriniz Cafer var ya, ikimiz de aynı aşiretteniz, Bermeki aşiretinden. Sizden ricam benim kaydımı bu aşiretten silin.”
* * *
BAHÇIVAN o kadar ısrar etmiş ki, sonunda Harun Reşid kaydını silmiş...
Zaman geçmiş, başvezir Cafer işi azıtmış, hükümdarın arkasından komplolar kurup kendi aşiretinin hanedanını başa geçirmeye çalışmış...
Durumu anlayan Harun Reşid emretmiş:
“Başta Cafer, bu aşiretten kim varsa boynunu vurun!”
* * *
BİR süre sonra cellatlar gelmiş, yanlarında bahçıvan:
“Efendim, bu da aynı aşiretten ama, elinde sizin fermanınız var, aşiretten çıkarmışsınız...”
Harun Reşid hatırlamış:
“Yahu sen niye bu aşiretten çıkmak istemiştin?”
“Bu Cafer’in iki elma için hükümdarın omzuna bastığını görünce, bu adamın çıkarı için yapmayacağı iş yok, bana da zararı dokunmasın diye, beni bunlardan atın, dedim.”
Kıssadan hisse...
Ey kendilerini hükümdarın en yakını sananlar, bir gün bakarsınız ki kelle gitmiş...
Şimdi hesap verme zamanı..