New York Herald Tribune de "Türkiye bir istihale geçiyor" başlıklı yorumda; “Türkiye bir Cumhurbaşkanlığı diktatöryasından şimdi demokrasiye doğru planlı nizamlı ve emsalsiz süratle bir istihale geçirmektedir" denilmiştir. Yine kan dökülmeden gerçekleşen 1950 seçim
ihtilalinin başarıcısı Halk Partisi ve İnönü'nün kendilerinin değiştirdiği seçim kanununa kurban gittiği bunun da kaderin bir oyunu ğu ifade edilmiştir.380
Seçim Sonrası Dönemde Ordu ve Darbe Söylentileri Türk siyasi tarihinde yeni bir dönem açan 1950 seçimleriyle birlikte darbe söylentileri de Ankara kulislerinde konuşulmaya başlanmıştır. 1950 seçimlerine müdahale edilmesi
endişesinin asılsız ğu söylenemez. Seçimlerden birkaç ay önce Birinci Ordu Komutanı General Asım Tınaztepe, Nihat Erim aracılığıyla İnönü'ye çok partili siyasete geçişten duyduğu endişeyi iletmiştir. İnönü de liberalleşmenin önemini anlatmak ve ordunun siyasetin
dışında kalması gerektiğini vurgulamak için Ankara'dan İstanbul'a giderek381 Tınaztepe ve diğer generallerle görüşmüştür. 9 Haziran 1950 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haberde
komutanların 14 Mayıs akşamı Çankaya'ya çıkarak Cumhurbaşkanı İnönü'ye bir emri olup olmadığını sordukları iddia edilmiştir. Seçimlerden hemen sonra dört üst rütbeli komutan
İnönü'ye gelerek sonuçların iptali için darbe yapmayı önermiş, İnönü ise öneriyi
reddetmiştir.382 Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman'ın DP liderlerine ordunun seçim sonuçlarına saygılı olacağını söylemesi ortamı rahatlatmıştır. Hale'e göre, seçimlere müdahale edilmemesinin sebebi “kısmen ordunun tarafsızlığa tam sadakatinden çok, Menderes yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş olması”dır. 383
Bu olay, ordudaki CHP ve DP yanlısı hizipler arasında bir hesaplaşmadan ibarettir. DP'li eski Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu'na göre ordu içinde alt rütbedeki subayların bir kısmı
379 Vatan, 16.5.1950.
380 Zafer, 17-18.5.1950.
381 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 251.
382 Neziroğlu, a.g.m., s. 1238; William Hale, “Türkiye'de Ordu ve Siyaset, Çev. Ahmet Fethi, İstanbul, Hil Yayınları, 1996, s. 88.
383 Hale, “Türkiye'de Ordu…”, s. 88.
Demokrat Parti iktidarından, ordunun yalnız larında değil, sulh larında da memleket sinde imtiyazlı bir yeri olmasını istemektedir. Yüksek rütbeli subaylar ise ordunun o güne kabul edilmiş imtiyazlı mevkiine dokunulmaması gerektiği
düşüncesin rler. Çünkü, subayların devlet teşkilatında memur sayılamayacağı-nı kabul etmektedirler.384
5 Haziran 1950'de bir albay, Başbakan Adnan Menderes'e 8–9 Haziran gecesi yeni hükümete karşı bir darbe yapılacağı ihbarında bulunmuştur. İhbar öncesinde Ankara-Erzurum arasında kurye görevi yapan bir grup askeri uçağın şehir ve köylerden geçerken halka İnönü etrafında
mutlak surette toparlanılması gerektiği çağrısı yapan beyannameler atması385 DP iktidarını tedirgin etmiştir. Menderes de Bayar'la görüşmesinin ardından 6 Haziran'da ordunun üst kademesinde Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman, Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve
Hava Kuvvetleri komutanları ile ordu komutanlarını içeren geniş çaplı bir operasyon yapmıştır. Darbe söylentileri sonucunda kuvvet komutanlarıyla birlikte 15 general ve 150 albay emekliye ayrılmıştır.386 Operasyonun ardından Menderes'in orduya hakim ğu söylenebilir.
1952 yılında Seyfi Kurtbek'in Milli Savunma Bakanı olmasından sonra ivme kazanan ordu içindeki reformlar, eski ve otoriter generallerin etkisizleştirilmesini hedeflemiştir. 1953'te üst düzey ekçi generallerin tasfiyesi, DP içinde Seyfi Kurtbek'e yönelik komploların da
başlangıcını oluşturmuştur. Seyfi Kurtbek'in, Enver Paşa'nın 1914'te yaptığı gibi, orduyu temizleyip ardından da Savunma Bakanlığını bütün iktidarı ele geçirmenin atlama tahtası olarak kullanacağı söylentileri çıkarılmıştır.387 Önceleri ekci ve İnönü'ye sadık generalleri tasfiyesi iyle destek alan Kurtbek'in bu söylentiler sonrasında istifaya zorlanması, reform programını da kesintiye uğratmıştır. Bu gelişmeden sonra DP'nin iktidar olmasını, CHP'ye ve onun kurumlarına karşı inçle karşılayan genç subaylar kuşağı, DP'nin devrim niteliği taşıyan kararlara imza atmasını beklemişlerdir. Ancak DP'nin süreç içerisinde ekci tarzın devamından yana tutum sergilediğini düşünmeye başlamışlardır. Nitekim Kurtbek'in istifası genç subayların 1950 öncesi DP'ye bakışını bir anda tersine çevirmiştir.388
1954 seçimlerinden sonra Menderes'in, halen İnönü'nün etkisinde ğundan kuşkulandığı ordu ve mensuplarına sırtını iyice döndüğünü görmek mümkündür. Özellikle “Ben orduyu yedek subaylarla ederim, kravatlı şövalyelerin burunlarını kıracağım” ğine dair söylentiler ordu içinde dalgalanmalara yol açarak subayların kızgınlığını arttırmış-tır.389 Bu olay bundan sonra kurulacak cuntaların da habercisi olmuştur.
1950-1954 Döneminde DP Hükümeti
İç Siyasi Durum Fiilen 22 Mayıs 1950'de iktidarı devralan DP'ye karşı CHP'nin alacağı tavır hiç de öyle bekle
ve gör tarzında gelişmemiştir. CHP'liler, başta liderleri olmak üzere, DP'nin halkı aldatarak iktidar ğunu;
384 Samet Ağaoğlu, DP Doğuş ve Yükseliş Sebepleri/ Bir Soru, İstanbul, Baha Matbaası, 1972, s. 217-218.
385 Osman Metin Öztürk, Ordu ve Politika, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1993, s. 66.
386 Milliyet, 7.6.1950. Gürman 27 Mayıs'tan sonra Kurucu Meclis Devlet Başkanı Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim
1961) yapmıştır.
387 Hale, a.g.e.,s.93
388 Ahmad, a.g.e., s. 134.
389 Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar, Sorumlular, İstanbul, Baha Matbaası, 1972, s. 7.
gerçekleştirilmesi imkânsız vaatlerle kandırma siyaseti izlediklerini tekrarlayıp durmuşlardır. Yıkıcı muhalefetin en bariz örneklerinin sergilenmeye başlanacağının bu şekilde gösterilmesi karşısında DP'nin tavrı da aynı sertlikte olmuştur.
DP seçimi kazandıktan sonra halkı yücelten ve ona gerçek değerini atfetmeyi vadeden bir retoriği getirmiştir. Parti liderleri konuşmalarında ve beyanlarında sürekli olarak halk üzerine vurgu yapmışlardır. Örneğin Menderes bir röportajında, Kemalist elite karşı yapılan
reformların gerçek muhafızının Türk milleti ğunu ilan etmiştir.390 Sık sık halkın muhalefetin öngördüğü gibi cahil ve gerici olmadığını ifade etmiştir. Ancak DP popülizmini bu şekilde sadece halkın yüceltilmesi olarak yorumlayıp geçmek böyle bir söylemin siyasal
açılımlarını göz ardı etmek olur. Nitekim DP'nin anti-elitist vurgusu siyasal elit karşısındaki her kesimin bir bütün olarak algılanmasıyla paralel bir gelişme göstermiş ve sonunda Parti
tüm milleti temsil eder bir hal almıştır. Öyle ki Parti'nin önde lerinden İhsan Yurdoğlu bir konuşmasında “Bütün milleti etrafına toplayan DP'nin davası bir parti davası değil; bütün Türk milletinin müşterek hürriyet ve kurtuluş davasıdır” demektedir. Bu bağlamda DP milli iradeyi temsil ettiğini iddia etmiş ve bu kavram partinin izlediği politikaları meşru bir zemine oturtması için sürekli başvurduğu bir savunma mekanizması haline gelmiştir.391
Mustafa Erdoğan'a göre DP ile başlayan süreç, bürokrasiden demokrasiye, başka bir deyişle “memurların iktidarı”ndan “halkın iktidarı”na geçiş olarak da tanımlanabilir. 14 Mayıs, bürokratik iktidarın sonu olmuş ama Türkiye'de hala bürokratik tutuculuğun etkisi tam olarak kırılamamıştır. Bürokratik iktidarın “transandantal” (müteal, aşkın) devletinin yerini “enstrümental” (araçsal) devlet almaya başlamış, böylece “kutsal” (kendi kendinin amacı ) devlet kavramı etrafında örülmüş bulunan bürokratik ideoloji zayıflamaya başlamıştır.
Bu ise devlet ağırlıklı bir yönetim modelinden toplum ağırlıklı bir siyasete geçiş demektir.
Başka bir ifadeyle, DP ile birlikte toplum ağırlıklı siyasal sistem, soyut “devlet” aleyhine genişlemeye başlamış ve böylece vesayetçi demokrasi anlayışı temelsiz hale gelmiştir. Türk demokrasisinin bir noktada doğum tarihi 14 Mayıs 1950'den itibaren siyasetin sosyolojik tabanı değişmeye başlarken, değişimin bazı kültürel uzantıları da ortaya çıkmıştır. Böylece, Osmanlı döneminden beri “seçkin” kültürü olarak halka yabancılaşmış “merkez”in
değerler kadrosu ile “çevre”nin kültürü birbirine yakınlaşmaya başlamıştır. Bu yakınlaşmanın Türk siyasal kültürünün iki yönlü olarak demokratikleşmesine katkıda bulunduğu söylenebilir. İlk olarak, siyasal kadroların eksel seçkinci kültürü halkın değerlerinden etkilenmeye başlaması suretiyle bir bakıma halkla bütünleşmenin yolu açılmış, bu ise siyasal
kültürümüzdeki devlet merkezliliğinin yerini sivil toplum-merkezliliğine bırakma eğilimini ortaya çıkarmıştır. İkinci yön, halk arasında vatandaşlık ve demokrasi bilincinin gelişmesinde kendini göstermektedir. Siyasete katılmanın kendisi açısından kça “fonksiyonel”
ğunu ve bu katılmada kendi değer ve beklentilerinin, kendi dilinin etkili ğunu gören halk, sisteme yabancılaşmadan kurtulmaya başlamıştır. Bu suretle oluşan yakınlaşma duygusu
ve siyasal sistemi benimseme tutumu halkın eksel baskıcı devlet kavra-yışını terk etme eğiliminin de başlangıcı olmuştur. Bu değişimin özünde saklı temel anlamı popüler kültürün demokra-tikleşmesi olarak adlandırabilir. 392
Bu çerçevede DP'nin ilk yıllarında yaptığı en önemli icraatların başında Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasına dair kanunun Meclis'e sunulup kabul edilmesi olmuştur.
390 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 351
391 Fulya Özkan, “1950'lerin Popülizm Açısından Bir İncelemesi”, Journal of Historical Studies, No.2, İstanbul, 2004, s. 32.
392 Erdoğan, a.g.e., s.58.
Gazetecilerin bu konu hakkında sorduğu sorular üzerine Başbakan Menderes'in gazetelerde yayınlanan açıklaması şu şekil r:
Her taassup, cemiyet hayatı için zararlı neticeler doğurur. Cemiyet hayatında esas
değişikliklerin yapılabilmesi evvela taassup zihniyetinin yıkılmasına bağlıdır. Bu hakikatin iyice kavranmış olması neticesidir ki, Büyük Atatürk birtakım hazırlayıcı ön inkılaplara başlarken taassup zihniyetiyle mücadele etmek lüzumunu hissetti.
Ezanın Türkçe okunması mecburiyeti de böyle bir zaruretin neticesi olarak kabul
edilmelidir. Zamanında çok lüzumlu bu mecburiyet ve tedbir, diğer tedbirlerle birlikte bugünün hür Türkiye'sine zemin hazırlamıştır. Ezanın Türkçe okunmasına mukabil camii içinde bütün ibadet ve dualarının din dilinde olması garip bir tezat teşkil eder gibi görünür. Bunun izahı arz ettiğim gibi, geçmişteki hadiselerin hatırlanmasına ve taassup zihniyetine karşı mücadele zaruretinin kabul
olunmasına bağlıdır.393
DP iktidarının ilk bir kaç yılında hava şartlarının uygun olmasıyla hasadın bollaşması, ekonominin iyileşmesi DP için nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı kırsal kesimin oylarını garantilemiştir. CHP'nin DP'ye yönelik klasik irtica söylemlerine karşı (o yıllarda Ticanilerin
Atatürk heykel ve büstlerine yönelik saldırıları vardı) 25 Temmuz 1951'de Atatürk'ü Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Dini istismar ediyor gerekçesiyle 8 Temmuz 1953'te Millet Partisi
kapatılmıştır.394
1953'te çıkarılan 6195 Sayılı Kanun'la CHP'nin tek partili yıllarda devşirdiğini iddia ettiği malları haksız iktisap şeklinde niteleyerek hazineye aktarılmasını sağlamıştır.395 CHP'nin bu
kanun karşısında muhalefeti daha da sertleşmiştir ve 1954 seçimleri öncesinde yapılan bu düzenlemeyle DP'nin siyasi arenada rakipsiz kalmaya yöneldiği; bunun da açıkça diktaya gitme niyetinin göstergesi ğu dillendirilir olmaya başlanmıştır.
Bununla birlikte Halkevleri kapatılmış ve Köy Enstitüleri Öğretmen Okullarına
dönüştürülmüştür. 1954 genel seçimleri-nin arifesine gelindiğinde, ülkenin genel görünümü şöyle özetlenebilir: Türkiye Batı'nın en sadık dostlarından biridir; dışta ve içte azgın bir komünizm düşmanlığı egemendir. Halk, henüz enflasyon ve yokluğa dönüşmemiş iktisadi liberalizmin sağladığı genel ekonomik canlanmadan ve bürokrasinin gücünün kırılmış olmasından hoşnuttur.
DEVAMI YARIN...
Yorumlar
Kalan Karakter: