Birinci sıraya “irtica” adı altında milletin değerleri konmuştur.
PKK ve diğer tehditler alt sıralara indirilmiştir. Burada bu yapılırken yani neye dayanarak yapılmıştır belli değildir.111
Demokratik ülkelerdeki MGK benzeri kuruluşlar, askerlerin sivil siyasete müdahale etmesini sağlayacak nitelikte olmadığı gibi, askerlerin güvenlik ve savunmaya ilişkin görüşlerini ifade
edebilecekleri başka platformlar bulunuyor. Millî Güvenlik Kurulu niteliğindeki kuruluşların hepsinde içişleri, dışişleri ve savunma bakanları daimi üye statüsünde ve pek çok ülkede
genelkurmay başkanı MGK üyesi değil. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerindeki MGK benzeri kuruluşlar, Türkiye'deki MGK'dan çok farklıdır. Bunlar, sadece danışma fonksiyonu gören ve sivillerin emrinde kuruluşlardır; Avrupa Birliği ülkelerinde ise daha çok istişari
kuruluş mahiyetin rler. Bu itibarla söz konusu kuruluşlar Batı'da polemik konusu
110 Mustafa Erdoğan (2012); s. 96-98.
111 Bülent Orakoğlu, Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme
Tutanağı, 16 Ekim 2012, s. 88, 89, 103, 104.
olmamaktadır. İngiltere'de ise MGK benzeri bir kuruluş yoktur; millî güvenlik kurullarının yaptığı işleri hükümet yerine getirmektedir.112
112 Gültekin Avcı; Genelkurmay Cumhuriyeti, Ordunun Devleti mi Devletin Ordusu mu? Metropol Yayınları,
İstanbul, 2008, s. 130-132.
3. Devlet Teşkilatı ve Genelkurmay Başkanlığı
Mustafa Kemal Paşa'nın 2 Mayıs 1920 tarihinde bir Meclis konuşmasıyla Genelkurmay'ın görevini tanımlaması ve bu istikametteki uygulamayla Genelkurmay, doğrudan doğruya iç ve
dış siyasi kararların merkezinde yer almış, Millî Savunma Bakanlığı askeri karargâh merkezli bağımlı bir yapıya dönüşmüştür. Askeri merci, aynı sahada yetkili kuruluşlar üzerinde de üstünlük elde etmiştir. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti, millî savunmaya ilişkin yetkileri
tekeline almıştır. Bu gelişme sadece a ilişkin gerekçeler içermez. İttihat ve Terakki'nin son dönemindeki uygulamaları, Enver Paşa'nın tüm yetkileri kendi elinde toplamasının bilinen sonuç-ları, ordu-siyaset, daha doğrusu asker-siyasi parti ilişkilerinin uç noktaya varma-sı gibi kaygılar da devre r. Mustafa Kemal Paşa, bu gerekçelerle sivilden askere uzanan bir siyasileşmeyi reddeder-ken, siyasileşme fikrini tümüyle yok say-mamış, askerden sivile uzanan siyasileş-meyi yeğlemiştir. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa'nın şu sözleri açıktır:
Bizim memleketimizde öteden beri Har-biye Nazırları harekâtı harbiyeyi ve ku-mandayı dahi uhdelerinde bulundurmak-tan zevk alırlardı. Doğrudan doğruya Har-biye Nazırı'nın arzusu dâhilinde hareket eden bir Erkân-ı Harbiye reisi vardı.
Tabii Harbiye Nezareti'ne Harbiye Nazırına merbut bir Erkan-ı Harbi-ye-i Umumiye reisinin mesuliyeti de Harbiye Nazırı zata münhasırdır. Bazen bu iki makam bir şahısta birleşmiştir. Enver Paşa'da ğu gibi. Fakat kaideden hiçbir vakit Harbiye umur ile Erkan-ı Harbiye-i Umumiye'yi birleştirmek muvafık değildir ve garp memleketlerinde ve her yerde daima Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti müstakil bırakılmıştır. (TBMM Gizli Zabıt Ceridesi, c.1, s. 163-164)
Özerk Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti rılarak yerine müstakil Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti kuran yasa 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılmıştır. Söz konusu yasanın ilgili maddeleri
şöyledir:
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti ilga edilmiştir (madde 8). Reisicumhurca
niyabeten hazarda orduya emir ve kumanda ile görevli en yüksek askeri makam Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti'dir. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti müstakildir (madde 9). Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Başvekil'in inhası ve
Reisicumhur'un onayı ile tayin edilir (madde 10), Erkan-ı Harbiye-i Umumiye
Reisi vazifesine giren hususlarda her vekâletle muhabere eder (madde 11).
TBMM muvacehesinde askeri bütçenin sorumluluğu Müdafaa-i Milliye Vekili'ne
aittir (madde 12).
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti'nin bağımsız statüsü, askeri otoritenin idari açıdan sorumluluk dışı kalmasıyla tamamlanmıştır. Yasa herhangi bir idari bağımlılık ya da sorumluluk mekanizmasından söz etmediği gibi, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisini atayan ve barış sırasında adına başkumandanlığı temsil ettiği, bu yolla dolaylı sorumlu ğu
makam Reisicumhur da, 1924 Anayasası'na göre sorumluluk dışı tutulmuştur. Bu çerçevede Silahlı Kuvvetler “sorumlu bir makam”a bağlı olmayan bir kurumdur.113
Zamanla bu modeli pekiştirilmiştir. Bu kez riyaset, aynı sahadaki bir bakanlığın da üzerinde yer alan bağımsız bürokratik bir kurumdur. Nitekim bu ters ilişkide yeni nokta, daha doğrusu “kritik mekanizma” şudur: Siyasi yetkiye sahip olmayan, ancak sahip olmadığı
siyasi yetkilerin siyasi sorumluluğunu taşıyan bir Millî Müdafaa Vekâleti ile taşıdığı yetkilere karşılık bu yetkilerden dolayı sorumluluk taşımayan bir Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti.
Bütçe politikasının ardındaki savunma konsepti konularında yetki Genelkurmay'a aitken, bunun siyasi sorumluluğu Millî Savunma Bakanlığı'na aittir. Nitekim askeri bütçeler ordu tarafından hazırlanmakta, millî savunma bütçesi olarak sunulmaktadır. Bu, 1924-1927 arası
böyle ğu gibi bugüne hep böyle kalmıştır. Bu durum, alınan yönetsel kararların toplumsal, ekonomik, vb. gibi kriterlere göre değil, asayiş kriterlerine göre alınmasına yol açacak; askerin devlet adına siyaseti denetlemesine zemin hazırlayacaktır. Bu Yasa söz konusu yetkiler açısından 1924'ten 1944'e değin bu tür uygulamalara dayanak olmuştur. Uygulamada yetki, bakanlıkların Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi'nden izin alması, daha da ötesinde devletin bütün işlerini Genelkurmay vizesine tabi kılan bir şekle dönüşmüştür. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa bir siyasi karar alıcı gibi çalışmış, neredeyse tek başına bugünkü MGK'ya benzer bir işlev görmüş, demir-çelik sanayii alanında atılacak adımlardan, Doğu ve Güneydoğu illerinde
yapılacak eğitim, bayındırlık, sanayi yatırımlarına birçok konuda bakanlıklara müdahale etmiştir. Samet Ağaoğlu'nun bu konudaki, bakanlık belgeleriyle de sabit tanıklığı çarpıcıdır:
Fevzi Paşa'nın askerlik bakımından muhafazakâr görüşleri birçok noktada alınması düşünülen olumlu ekonomik kararlarının önüne dikilmişti. Mesela demir çelik sanayinin kurulması konusunda İktisat Bakanlığı'nın ekonomik işletme prensipleriyle tesis yeri olarak seçtiği Kara Ereğli'sini sırf askerlik bakımından savunulması zor düşüncesi ile kabul etmemiş… Demir sanayinin ekonomik şartları zor bir bölgede, Karabük'te kurulmasını sağlamıştı. Böylece de maliyeti yüksek, işletmesi zor bir tesis meydana gelmişti. Mareşal yine aynı düşüncelerle Doğu ve Güney illerinde sanayi kurulmasını, yollar yapılmasını istememiş, yol yapıldığı takdirde bir halinde bu sınırlardan geçecek düşmanın memleketi kolaylıkla işgal edebileceğini ileri sürmüştür… Mareşal'e göre Doğu illerinde okul açılması bu iller halkını uyandıracak, Kürtlük gibi bir takım bölücü akımlara yol verecekti. Cehaletin, geriliğin Türk milliyetçiliğini başka milliyetçi akımlara karşı koruyabilecek bir silah olabileceği gibi zararlı zanlara kapılmıştı Fevzi Paşa. (Samet Ağaoğlu, Demokrat Parti'nin Doğuş ve Yükseliş
Sebepleri, İstanbul 1972, s.135).
Dönemin Urfa Milletvekili Behiç Bey'in İktisat Vekili Celal Bey'den (Bayar) bölgesine bir fabrika istemesi üzerine Vekilin verdiği yanıt da ilginçtir:
Telefon burada emrinizde, şimdi Mareşal'ı arayalım, bulalım, siz konuşun.
Mareşal izin versin ben Diyarbakır'da da, Urfa'da da birer fabrikanın temelini
atayım. Ama müsaadeyi alın bakalım. Mareşal izin vermiyor, engelliyor… (Cemal Madanoğlu, Anılar 1911-1938, İstanbul, 1962, s.135.)
Tüm bunlardan sonra fiili referansını ve iktidar mücadelesi koşullarından alan askeri otorite - sivil otorite ilişkileri modeli şöyle tanımlanabilir: Silahlı Kuvvetler; siyasi işlerle doğrudan ve
113 Ali Bayramoğlu; Asker ve Siyaset, Bir Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 61, 62, 67,
68.
kurumsal olarak ilgili; siyasi kararlara ilişkin ilkeleri tespit eden, karar ve
uygulamaları denetleyen; bu yolla, bazı siyasi sorunlar üzerinden siyasi alanın önemli birbölümünü devletleştiren, yani bu sorunları ve siyasi alanı tartışmaya ve toplumsal taleplere, siyasi görüşmelere kapatarak toplumsal- siyasal niteliğinden arındıran; bu çerçevede 'siyasetdevlet
ayrımı'nı devreye sokan (bu ayrıma göre askerin siyaset dışılığı partiler karşısındaki tutumunu ifad ederken millî meseleler, millî çıkarlar, devlet politikaları adı altında tanımlanan temel siyasi kararlar, devlet işleri ve siyaset dışı işler olarak tanımlanmakta, askerin görüş bildirme, müdahale etme sahasına girmektedir); bu işleri yerine getirebilmesi
için devlet alanı içinde özerk, kendi içinde aşırı merkezi bir yapıda, siyasi etkiye kapalı, ancak bu siyasi karar süreçlerini etkileyebilecek oranda siyasallaşmış bir ekle donatılmıştır. Bu çerçevede hem savunma kurumları arasındaki hem siyasi iktidar ile askeri bürokrasi arasındaki hiyerarşi ters yüz edilmiştir. Sonuç olarak devlet-toplum, devlet-siyaset ilişkilerinde
devletin egemenliği bu yolla pekiştirilmiş ve devlet yapılanması ve işleyişinde militarizasyon normal bir hal olarak kabul görmüştür.114
Fevzi Paşa'nın (Mareşal Fevzi Çakmak) kişilik özellikleri ile birlikte “Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti” devlet içinde ayrıcalıklı bir yer alarak gelişmiş ve 1944'e öyle kalmıştır. Bu süre boyunca TBMM'de askeri harcamalar hakkında tek bir soru dahi sorulamamıştır. Millî Savunma bütçesi Genelkurmay tarafından hazırlanarak adeta formalite tamamlansın diye Meclise gönderilmiştir. Böyle bir Genelkurmay modeline acaba gerek duyulmuştur?
1924 Anayasası için TBMM'de yapılan görüşmelerde bu sorunun yanıtı bulunabilir.
Başkomutanlık konusunu düzenleyen 40. maddenin uzun ve şiddetli tartışmalara oluşturması da rastlantı sayılmamalıdır. Sert eleştirilerde bulunanların en başında yer alanlardan Eskişehir Mebusu Arif Bey'e115 göre, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine çok büyük mevki verilmiş ve Müdafaa-i Milliye Vekâleti bu makamın emrine sokulmuştur. Arif Bey açıkça “Fevzi Paşa Hazretleri Müdafaa-i Milliye Vekili olsaydı bu şekil kabul edilmezdi”
diye konuşur. (TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 2 (1924), Cilt 8, s. 337) Mareşal Çakmak, yeniliklere kapalı, sert mizaçlı ve tutucu bir asker, öfkeli bir asker/politikacı olarak ünlenmiştir.
Bağımsız Genelkurmay modelinin Büyük Ekran-ı Harbiye Reisinin adı ve kişiliği ile ilgisi bulunmadığı kesindir. Mustafa Kemal ve İsmet Paşalara egemen görüş son derece açıktır: Paşalar, iç politika mücadelesinde ordunun siyasi rakipleri tarafından kullanılmasını
önleyip ve olağan dışı yönetim koşulları iyle öne çıkan muhalif generalleri tasfiye etmek amacıyla, ordunun ve Çankaya'nın birlikte güven duyacağı, Mareşalin gözetiminde,
fakat asıl güç olarak Reisicumhura “biat” ettirilen (Cumhurbaşkanının egemenliğini tanıyan) bir Genelkurmay Modeli. Türk Genelkurmayının gelişme evreleri arasında özel bir önemi bulunan Mareşal Çakmak'ın aşırı merkeziyetçi yönetiminin, Çankaya ve hükümet çevrelerinde de, tepki ile karşılanmak bir yana desteklendiği bilinmektedir.116
Erken Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Paşa, parlamenter olmak isteyen Millî Kurtuluş Savaşı kahramanı generallerin askerlikten istifasını isteyerek üniforma gölgesi dışında bir sivil siyasetten yana ğunu gösterir.
DEVAMI YARIN...
Yorumlar
Kalan Karakter: