Bazı kaynaklarda 'son darbe', kamuoyunda da 'postmodern darbe'72 olarak bilinen 28 Şubat'ı analize tabi tutan Mustafa Erdoğan; sözde irticaya karşı yapılan bu girişimin
kendisinin irticai bir hareket ğunu ve 28 Şubatçıların tarihi geri çevirmek istediklerini söyler: “28 Şubat'ın failleri siyasette meşruluğun kaynağının halk ğunu reddetmişlerdir.
Onlara göre, meşruluğun kaynağı halkın iradesi değil resmi ideoloji, hatta onun karikatürizeedilmiş biçimci bir türüdür. Onlar Türkiye halkının siyaseten ergin olmadığını ve ilanihaye
vesayet altında yaşamaya müstahak ğunu düşünen haddini bilmezlerdir. Onlara göre “halk” ğin “dünkü” erbaş ve yedek subaylardan bir yığından başka bir şey değildir.
Onlar Türkiye'nin bütün problemlerinin kaynağının halkın siyasi tercihleri ğunu
vehmetmişlerdir. Modernleşme dönemi Türkiye tarihinde hukukun bu açıkça ve kaba saba bir şekilde ihlal edildiği başka bir dönem göstermek zordur. 28 Şubat bu bakımdan 12 Eylül rejimiyle bile yarışabilecek bir durumdadır. Anayasayı kanunla, kanunları yönetmelikle etkisiz kılmaya çalışmak ancak 28 Şubat zihniyetinin akıl edebileceği bir işti. Hukukun
evrensel ilkeleri fütursuzca ve sistematik olarak bu dönemde çiğnenmiştir. Bu zihniyetin
insan haklarıyla ilişkisini 'düşmanlık' kelimesiyle ifade etmek belki de anlamsızdır; çünkü bu kafa yapısı esasen “insan hakları” diye bir kavramdan habersizdir. Açıktır ki, 28 Şubatçılar her bir kişinin 'insan onuru'na sahip bir değer ğu fikrine yabancıdırlar. İşte bu zihniyet,
gayet doğal olarak, devlet eliyle insan haklarına karşı bir saldırı kampanyası başlatılmasına,başta din ve vicdan, ifade ve örgütlenme özgürlükleri olmak üzere temel hakların fütursuzca
çiğnenmesine yol açmıştır. 28 Şubatçılar toplumsal çeşitliliği ortadan rarak bütün bir toplumu tek-biçimli hale getirmek, standardize etmek istemişlerdir. İnsanların doğuştan getirdikleri, kendi iradelerinin eseri olmayan farklılıklarını bile bir komplo olarak
71 Doğu Ergil, Siyaset Bilimci, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 4 Ekim 2012, s. 18-
20.
72 Postmodern Darbe: Kavram, ilk olarak Radikal Gazetesi yazarı Türker Alkan'ın 13 Haziran 1997 tarihli ve “postmodern bir
askerî müdahale" başlıklı yazısında yer aldı. 28 Şubat 1997 döneminde Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak da 14 Ocak 2001'de katıldığı Ceviz Kabuğu programında: “28 Şubat postmodern bir darbedir!” şeklinde
açıklamasıyla darbeyi itiraf etmiştir. Hulki Cevizoğlu, Generalin 28 Şubat İtirafı “Postmodern Darbe”, ismiyle konuyu kitaplaştırmıştır. (Ceviz Kabuğu Yayınları, 2001).
değerlendirmişlerdir. Onun içindir ki, devlet merkezli kaba bir milliyetçilik anlayışını hâkim kılmaya çalışmışlar, bu anlayışı karanlığın örtüsü yapmışlardır. Kürt kimliğini ve İslami
hassasiyetleri resmi düşman olarak ilan etmiş ve buna göre icraat yapmış, yaptırmışlardır.
Kışla düzenini bütün bir topluma teşmil etmek, toplumu demirden bir disiplin altına li-">li istemişlerdir. Karmaşık toplumsal sorunları bu le anlamamışlar, her türlü sorunun emirle yok edilebileceği zehabına kapılmışlardır. 28 Şubat bilim karşıtı, dogmatik bir hareket
ğundan, üniversiteleri kışlalaştırmaya yeltenmiş; bu çerçevede bilim adamlarının
sorgulayıcı ve tartışmacı değil, resmi ideolojinin buyruklarını sorgusuz sualsiz kabul eden 'dogmatik' kişiler olmalarını ve öğrencilerini de öyle yetiştirmelerini sağlamaya çalışmıştır. 28
Şubat kalkışması tipik bir 'cahil cesareti' örneğidir.73
Oktay Ekşi'ye göre Türkiye'de darbeler dönemi artık tarihe gömülmüştür:
Sultan Abdülaziz'den alıp bugüne gelebilirsiniz. Ta o tarihten itibaren sürece
bakarsanız giderek metotların değişmekte ğunu ve yumuşamakta ğunu
da görürsünüz. Bu neyi ifade eder? Bu, toplumun artık darbelere tahammülününkaba, ağır, baltayla olayın üstüne gider gibi darbe yapma eğinin toplumdan
tepki görmesinin ve toplumdaki olgunlaşmanın getirdiği bir sonuçtur. Nitekim enson hatırladığımız kiminin “darbe” ği, kiminin “elektronik darbe”, “e-darbe” ği 27 Nisan'a gelince bakıyoruz ki artık İnternete inmiş darbe metodu.
Bu, zaten ölümün geldiğini gösteren bir gelişmedir, yani darbeciliğin öldüğünün bir somut örneğidir. Ben bunu daha çok toplumdaki gelişmeye, iletişimin yaygınlaşmasına ve demokrasinin hakikaten artık kuşakların iliklerine, genlerine
işlemiş olmasına bağlıyorum. O le, darbenin, darbeciliğin artık
öldüğünü düşünüyorum.74
1960, 1971, 1980 darbeleri, hatta 1990'lardaki 28 Şubat postmodern darbesi ya da 27 Nisan gibi askeri yönetim ve müdahaleler aynı da Türkiye'de demokrasi adına büyük
fırsatlardı. Yunanistan'da, İspanya'da, Portekiz'de, Arjantin'de sivil siyasetçiler, 1970'li ve 1980'li yıllarında askeri dönemlerin noktalanmasıyla birlikte hem darbecilerden hesap sordular, hem darbecileri cezalandırdılar, hem de darbeleri tarihe gömen demokrasi
reformlarını yaptılar. Yunanistan'da 1960 darbesini yapan ve yedi yıl süreyle ülkeyi demir yumrukla yöneten askeri cuntanın tüm üyeleri yargılandılar, hapse atıldılar. Bir kısmı hapiste öldü. Sonuncu general, 2009 yazında yaş haddi ve sağlık iyle hapisten çıkmadan önce,
parlamento tarafından kamuoyu önünde yazılı olarak özür dilemek zorunda bırakıldı. Bizde ise hep tersi yaşandı. 27 Mayıs darbesini yapan cuntanın lideri cumhurbaşkanı seçildi. Cunta üyeleri, ömür boyu senatör yapıldılar. 12 Mart'ı yapanlara dokunulmadı. Hatta biri75 az daha yine cumhurbaşkanı seçiliyordu. 1970'li yıllarda patlayan “Lockheed Yolsuzluk Skandalı”nın asker kanadındaki hesabı bir tek Türkiye'de sorulmadı. 12 Eylül'ü yapanlara da dokunulmadı.
Cuntanın lideri cumhurbaşkanı seçildi. Hatta daha ilginci, Süleyman Demirel daha sonraki yıllarda cumhurbaşkanı olunca, 1980'de kendisini deviren 12 Eylül darbesinin liderini
Çankaya Köşkü'nde ağırlayabildi.76
12 Eylül 1980'den 6 Kasım 1983'e bütün mevzuat yeni baştan ele alınmıştır, ihtiyaca uygun hâle getirilerek âdeta ikinci bir anayasa yapılmıştır. Sonra sistem kendi hâlinde işlemeye bırakılmış ama bu sefer, daha evvel 71'deki ara müdahale benzeri bir durumu 73 Mustafa Erdoğan, 28 Şubat Günlüğü Post-Modern Darbenin Anatomisi, Orion Kitabevi, Ankara, 2012, s. 39-43.
74 Oktay Ekşi, Gazeteci, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 30 Ekim 2012, s. 42, 43.
75 Orgeneral Faruk Gürler. Türk Silahlı Kuvvetleri 15. Genelkurmay Başkanı. 12 Mart Muhtırasında Kara Kuvvetleri
Komutanı sıfatıyla imzası vardır.
76 Hasan Cemal (2010); Türkiye'nin Asker Sorunu Ey Asker, Siyasete Karışma! Doğan Kitap, İstanbul, s. 20, 21.
yaratmak üzere 28 Şubat müdahalesi yapılmıştır. Fakat bu müdahale, eskiden yapıldığı gibi doğrudan doğruya silahlı güç kullanarak veya güce dayanarak yönetimi kendi kontrolüne li-">li şeklinde olmamıştır. Çünkü böyle bir metot, Türkiye'nin gitgide gelişen, Batı dünyasıyla bütünleşme yolundaki ilişkilerine, yeni profiline artık uymuyordu. Darbeler
konusunda toplumda iyi kötü bir bilinç oluşmuştu. Türkiye'nin, 12 Eylül darbesi sonrasında Avrupa Konseyinden çıkarılması için bazı Kuzey Avrupa ülkeleri girişimde bulunmuşlardı ve Türkiye NATO'daki ve Amerika'nın nezdindeki kredisinden dolayı Avrupa Konseyinden
çıkarılmaktan kurtulmuştu. Daha sonraki dönemde bu tecrübe göz önünde tutulmuştur ve daha akıllıca, ustaca bir yöntemle bu sefer sivil veya yarı sivil güç unsurlarının devreye
sokulması suretiyle genel bir atmosfer yaratılmıştır. Görünüşte biçimsel olarak demokratik süreçler işliyor gibi görünüyor fakat gerçekte yetki anayasal kurumlarda değil fiilen başka
yer r.77
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, darbeleri filin züccaciye dükkânına girmesine benzeterek darbelerin Türkiye'ye büyük zararlar verdiğini ve memleketi kurtarıcılardan kurtarmak gerektiğini Komisyonumuza ifade etmiştir:
Darbeler Türkiye'ye büyük zarar vermiştir. Eğer Türkiye bir darbe ülkesi olmasaydı bugünkü durumdan daha iyi olurdu her şey, çok daha iyi olurdu.
Darbeyi alkışlayanlar dâhil veya darbeyi teşvik edenler dâhil veya darbeden memnun lar dâhil, olmayanlar, lar, hepsi zarar görmüş. Bunun idraki içinde olunmazsa, bundan sonra Türkiye'yi ileriye götürmekte zorluk olur. Onun
için, birinci mesele halkın sıkıntılarının çözümünü olağanüstü birtakım reçetelerde, olağanüstü birtakım kurallarda, olağanüstü yönetim şekillerinde değil,
kendi hür iradesiyle seçtiği lerde araması lazım ve eğer halk kendi hür
iradesiyle seçtiği lerden memnun değilse, bekleyecek, yani o nin
değişme ı gelinceye bekleyecek. Değişme ı sandıktır. Sandık e bekleyecek ve orada kendi iradesini kendisi ortaya koyacak. Bunu yerleştiremedikçe Türkiye'de huzuru, sükûnu sağlamakta sıkıntılarımız zor geçer, ne uğraşsak zor geçer. Yani şunu söylemek istiyorum: Türk vatandaşı
birbiriyle meselesini darbe yoluyla halletmeye kalkmamalı, bir. İki, kendi meselesine yine darbe yoluyla çözüm aramaya kalkmamalı, bunların hepsini, meşruiyetten uzaklaşmamalı, meşru yollardan giderek neyi arıyorsa onu bulmalı.
Darbe, filin züccaciye dükkânına girmesidir. Yani girdiği kırmadık, dökmedik bir şey bırakmaz, kırar döker, “İyi yapıyorum” diye yapar, “Kötü yapıyorum” diye yapmaz veya yani kabiliyetsizliğinden öyle yapar veya onun işi değildir, yanlış bir işin içine girmiştir ama zarar verir ülkeye neticede ve ondan sonra yeniden böyle şeylerle karşılaşmayalım diye uğraşmak gayet doğaldır.
Yani bir milletin askeri onun emrinde olacak. Eğer bundan sonra darbe olmasın istiyorsak, mutlaka silahlı gücün Anayasa'daki yerini iyi tayin etmemiz, nereden, kimden direktif alacağını iyi tayin etmemiz ve millî irade üstünlüğünü, Anayasa
üstünlüğünü mutlaka tesis etmemiz lazım. Zaten asker sivil nin emrinde değilse, ona demokrasi demek de mümkün değildir. Onun için, bu 35'nci maddeyi rmak veya tadil etmek hangi şekil olursa olsun, netice itibarıyla yine devletin birden fazla silahlı gücü olmayacağına göre, münhasıran silahlı güç devlete ait ğuna göre, yani devletten başkasının silahlı güç kurmaya
kalkması felaket. Ne olması lazım? Devletin silahlı gücü devletin emrinde
ğimiz , millî iradenin karar yeri Meclisinden ve onun ondan
güvenoyu almış hükümetinden mutlaka direktif alması lazım ve o , o
direktifle, o direktife dayanarak hizmetini görmesi lazım.
77 Mustafa Erdoğan, Akademisyen - Hukukçu, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Dinleme Tutanağı, 18
Ekim 2012, s. 2.
DEVAMI YARIN...
Yorumlar
Kalan Karakter: