Bu çıkışta da kendi sivil siyasi kadrosunu, partisini bertaraf ederek değil, onu saflarına katarak, yani -yönetici- sınıfın silahlı güç, topyekûn hali örgütlenmesi olarak nihai hesaplaşmaya girer. Türk militarizminin ilk safhasında klasik militarizmlerden esasta farklı ilk yönü aristokratik bir kökeninin, dayanağının olmamasıdır. Ancak bu dönem boyunca ordu subay
kadrosu bir kast görünümü de vermekteydi. Mensuplarını çoğu alt-orta sınıf mensuplarından
devşirilmekte, subaylar -görev yerleri sık değiştirilmekle birlikte- “halkın içinde” yaşamaktaydı. 1980'lerle birlikte ise hem subay kadrolarının orta-üst sınıf mensuplarından
devşirilmesini sağlayacak düzenlemeler yapıldı hem de subay-astsubay çocuklarının “kadro”daki oranın sürekli artmasına çalışılarak ve bu arada subayların büyük çoğunluğunu 3 Davut Dursun (1999); 27, 28.
4 Ali Balcı; Türkiye'de Militarist Devlet Söylemi, Kadim Yayınları, Ankara, 2011, s. 14, 15, 19, 20, 21.
5 Türk Demokrasi Vakfı (1992); s. 57.
lojmanlara, boş ihtiyaçlarını karşıladıkları orduevlerine çekerek, adeta subaylığın dışa kapalı bir kast haline gelmesine yönelik yol izlenmeye başlandı. Bugünkü haliyle bile ordu, “Savunma Sektörü”ne bağlı işletme ve organizasyonlarda çalışan, bir kısmı emekli asker personelin bir toplumsal destek veya çıkar grubuyla çevrelediği, ayrıcalıklı, dokunulmaz
haklara sahip bir kesim görünümün r. Bu konumu kendisini devletle özdeşleştirmiş ve
siyaseten toplumun üzerinde konumlanmış bir kesimin tıpkı aristokrasi gibi toplumla arasına
mesafe koymasını andırmaktadır.
Milletle, halkla araya konulan “mesafe”, sıradan militarizmlerin yeri geldiğinde açıkça ifade etmekten çekinmedikleri bir fikrin, inancın da yansımasıdır. Sıradan militarizmlerin kendi ayrıcalıklı ve üstün konumların meşruluğuna kendilerini inandırabil-mek için ürettikleri bu fikir, özetle; kendi halklarının değer, yetenek ve nitelikler bakımından zayıf, gelişme-miş ve hatta gelişmeyecek ğu yolundadır. Bu haliyle halk, millet tekinsiz, güvenilmez bir sürüdür. Bu sürünün iktisadi seçkinlerinin (burjuvazi ve mülk sahiplerinin) vurgunculuğu, politik seçkinlerinin -partilerinin- yolsuzlukları ve geniş yığınların bu durumda çaresizce
debelenmeleri, militer zümre için bu fikrin, inancın doğrulanmasından başka bir şey değildir.
Böylesi durumlarda yapılan askeri darbelerle kendi imtiyazlı konumunu daha da pekiştirmek fırsatı bulan militarizmler, askeri rejimden “normal”e geçildiğinde, eskisine benzer hatta daha beter bir gidişatın ortaya çıkması karşısında, bunu kendilerinin düzenleme istek ve
yeteneklerinin olmayışını değil, milletin o ezeli ve onulmaz aczine, gelişmemişliğine atfetmeye zaten hazırdırlar. Latin Amerika'da, Afrika ve Güneydoğu Asya'daki sayısız askeri darbenin ve Türkiye'deki darbelerin bilançosu budur.6 Militarizm aynı da, kadim zihniyetlerden biri otoriter zihniyetin çocuğudur ve
otoriter davranış ve algılama kalıpları içinde anlam kazanır. Tarih boyunca birçok sivil, yığınlar halinde militarizme destek vermiştir. Diğer bir deyişle militarizmin çekiciliği, askersivil arasındaki zümresel ve sınıfsal çelişkilerden çoğu çok daha baskın çıkmıştır.
Çünkü militarizm kendi arka planında yatan otoriter zihniyet içinden üretilecek ideolojilerden sadece biri, muhtemel bir uzantısıdır. Esas ise daima zihniyettir. Ve otoriter zihniyetteki sivillerin bu le kendilerini 'askeriyeye' ideolojik olarak yakın hissetmelerinin şaşırtıcı bir yanı yoktur. Militarizm, yönetenlerde ve yönetilenlerde simetrik nitelikler gösteren;
konjonktürel olmakla birlikte kendisini kalıcı kılacak araçlara sahip , otoriter zihniyete
dayanan bilimsel ve siyasi her türlü ideolojiyle bütünleşme istidadına sahip bir 'mikro'
ideolojidir. Kendi hakkında sahip ğu güçlü ve başarılı tarihsel imgeyle, yaşadığı koşulların
ima ettiği zayıflık ve başarısızlık arasında sıkışmış; edilgen, 'özneleşmemiş' toplumlarda kendisine uygun bir ortam bulur. Bu le militarizm bir iktidar ideolojisi ğu , bir toplumsal eziklik ideolojisidir de.7 Son kırk yılda ğu gibi ordu, toplum hakkında giderek yüksek sesle konuşsa, ordu mensupları toplumun hemen her sorunuyla ilgili görüşlerini dile getirme yetkisini
kendilerinde bulsalar da, bu durumun tersi söz konusu ğunda akan sular durur.
Toplumun üyeleri veya siyasal temsilcileri, benzer bir yukarıdan sesle, hatta çok daha pes sesli bir ifadeyle, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tasarruflarını sorguladığında ordunun kurumsal olarak ilk refleksi bu girişimde “tahkir ve tezyif” unsurları aramaktır. Bu tehdidin yeterli veya mümkün olmadığı yerde TSK'nın psikolojik harekât stratejisinin uygulayıcıları doğrudan veya dolaylı olarak devreye girerler. TSK, diğer ülke ordularına göre fazla konuşan, ama kendisi hakkında konuşulmasın-dan bir o rahatsız bir kurumdur. Demokrasilerde genel
6 Ömer Laçiner; Türk Militarizmi, Bir Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 14, 24, 26. 7 Etyen Mahçupyan; Bir Mikro İdeoloji Olarak Militarizm, Zihniyet, Özne ve Etik Meseleleri Üzerine Bir Not, Bir
Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 120, 133.
olarak ordudan siyasal ve toplumsal konularda dilsiz olması istenir. Türkiye'deki otoriter demokraside ise, asıl istenen toplumun ordu konusunda ya dilsiz olması ya da ğunda
övücü sözler dışında bir şey söylememesidir.8 Almanya ve Japonya'daki militarist sistemlerin sona ermesi ve Türkiye'deki militarizmin akıbeti hakkında Murat Belge şunları ifade eder: “Almanya'nın iki dünya ını da kaybetmesi onlar için militarizmin sonu . Evet, Türkiye'de orduyu yenen olmadığı için
militarizm de yenilmedi! Arjantin'de de öyle . Militarist diyebileceğimiz bir rejim kuruldu,
dünya cinayet işlendi; Falkland Adaları'nda boyundan büyük macera-lara kalkışıp İngiltere karşısında rezil olunca yıkıldı. Daha çok dış konjonk-türün göçerttiği militarizmleri
görüyoruz. Türkiye'de belki dış konjonktüre gerek kalmadan toplum kendi içinde militarizmi bitirebilir. Bu şans kuvvetle var.”9
Genel anlamda 1945-1991, dar anlamda ise 1947-1987 tarihleri arasındaki dönem soğuk
Savaş dönemi olarak adlandırılır. ABD ve Sovyetler Birliği arasında dünyanın temel iki kampa bölünmesi soğuk Savaş etkin ğu süre boyunca 'ın sistemi' olarak işlev
görmüş ve uluslararası yaşamın neredeyse diğer tüm yönlerini gölgeleyen merkezi bir rol üstlenmiş-tir. Bu dönem sürekli bir silahlanma yarışının ğu, silahların bütün dünyaya dağıtıldığı, büyük ölçüde militaristleşen bir ekonominin etkinliğini sürdürdüğü, askeri
darbelerin yaygınlaştığı, silah satışları için yeraltı örgütlerinin ortaya çıktığı, gerilla larının yaygınlaştığı, korku ve şüphenin hâkim ğu, güvenliğin paranoya halini aldığı bir dönemdir. Kısacası Soğuk Savaş yılları “çevreleyici bir militarizmin” (ambient militarism) etkin ğu bir dilimidir.10 Soğuk Savaş'ın en önemli sonuçlarından biri ABD ve Sovyetler arasındaki gerilimin yol açtığı askeri üsler yoluyla mekânın militaristleş-mesi olmuştur. Üslerin, bulundukları ülkeleri militaristleştirmesinin en önemli göstergesi bu ülkelerde politik, ekonomik ve sosyal problemleri çözmede demokratik yöntemlerden ziyade askeri yöntemlerin devreye sokulması olmuştur. Soğuk Savaş'la birlikte askeri alanda yaşanan değişimler, militarist söylemi bir hayli
güçlendirmiş ve böylesi koşullar altında “sivil hükümet yapıları daha az gelişmiş ve daha az olgunlaşmış” ülkelerde askeri darbeler daha kolay gerçekleşmiştir. Kısacası Soğuk Savaş,
üçüncü dünya ülkeleri için askeri müdahalelerin mümkünlük koşullarını sağlayan en önemli yapısal unsur olmuştur.
Askeri rejimlerin Soğuk Savaş koşulları altında onaylanması hatta bizzat süper güçlerin direkt
ve dolaylı katkılarıyla kurulmaları, üçüncü dünya ülkeleri söz konusu ğunda yaygın bir pratik olup çıkmıştır. 1960'larda Latin Amerika'da askerin politik alanda artan rolünün
arkasındaki en önemli faktör ABD'nin buradaki ülkelere yönelik askeri yardım ve eğitim politikalarıydı. 1964'den itibaren ABD'nin Latin Amerika'da askeri rejimlere yönelik ilgisinin i 1964 Küba devriminin bölgede yayılma olasılığıydı ve bu dönemde Brezilya, Bolivya,
Şili, Uruguay ve Arjantin'de kurulan yeni yapılanmalar bu bağlamda anti-devrimci askeri rejimler şeklinde tanımlandı. Bu politika sonucu ortaya çıkan askeri rejimler de ABD tarafından komünist devrime karşı bir duvar oluşturdukları için meşru görüldüler. Türkiye'deki askeri
darbeler ve bunların sonucunda hâkim söylem olarak işleyişe giren militarizm, doğrudan
Soğuk Savaş geriliminin bir sonucu olmasa da, Soğuk Savaş koşullarının militarizme sağladığı
onay/normallik Türkiye'de militarizmi hâkim söylem düzlemine yerleştiren en önemli unsurdu.
8 Ahmet İnsel ve Ali Bayramoğlu; Bir Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 7-9
9 Muhsin Öztürk; 27 Mayıs Devleti 1960-2011, Ufuk Yayınları, İstanbul, 2012, s. 124, 125.
10 Ali Balcı (2011); s. 19, 20.
27 Mayıs 1960 Darbesi, sadece iç politikanın militarist müdahaleyi onaylayıcı ortamı içinde değil aynı da daha geniş perspektifte bir onayın da mümkün ğu Soğuk Savaş koşulları içinde gerçekleşmiştir. Darbeden sadece 3 gün sonra, yeni rejim ABD ve İngiltere tarafından tanındığı gibi demokratik Batı cephesinden de darbeye yönelik bir tepki gelmedi ve müttefiklik ilişkisi ğu gibi devam etti. Soğuk Savaş mantalitesi doğrultusunda ABD
için belirsiz bir politika izleyen sivil yönetimler yerine daha “sorumlu” bir davranışı garanti eden geçici askeri yönetimler makul bir seçenekti.11
12 Mart 1971 öncesinde yaşananlara dikkat çeken Rıdvan Akar, ABD ve NATO'nun etkisini şöyle izah eder:
12 Mart döneminde, iki farklı cunta kendi aralarında ciddi bir rekabet
gerçekleştiriyorlar. Biri 9 Mart Cuntası diye bilinen daha sol, daha radikal
bir asker grup, diğeri 12 Mart cuntası diye bildiğimiz o ünlü muhtıranın
sahipleri. 9 Martçıların çok çarpıcı bir durumu var: Faruk Gürler Paşa ikisi
arasında gidip geldiği bir dönemde Faruk Gürler'e geliniyor ve deniyor ki:
“Paşam, DEV-KUR harekete geçti.” DEV-KUR, 1962-63 yılında NATO
tarafından Türkiye'de oluşturulan “devleti kurtarma planı.” Yani bir darbe girişimi ğunda devlet hangi refleksleri gösterecek, nereyi kontrol
altında tutacak ve darbeyi nasıl savuşturacak? Bu tamamen NATO
tarafından planlanmış ve doğrudan da fiilî olarak NATO tarafından da harekete geçirilmesi istenen bir plan.
DEVAMI PAZARTESİ ...
Yorumlar
Kalan Karakter: