Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tek amaçlarının üretmek, ürettiğini değerinden satabilmek ğunu bildirerek, “hiçbir şeyi eksik bırakmadığımız için mi, bu ülkede çiftçimizin kıymeti bilinmiyor. Kıymetimiz sofralarda bir şey eksik olunca mı anlaşılacak?” .
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü etkinliği için Türkiye’nin her noktasından, 81 ilinden onbinlerce çiftçi, Ankara’da Anadolu (Tandoğan) Meydanı’nda buluştu. Sabahın erken saatlerinde meydanı dran çiftçiler, renkli görüntüler oluşturdular. Ellerinde çok sayıda pankart, döviz taşıyan çiftçiler, sorunlarını sloganlarla anlattılar.
Bayraktar, canlı kalabalığa yaptığı konuşmada, her türlü zorluğa rağmen, üretimden vazgeçmediğini, tarlasından, bağından bahçesinden, ahırından ağılından kopmadığını, ormanda, de üretimini sürdürdüğünü, ülkenin 80 milyonluk nüfusunu, 5 milyon sığınmacısını, yabancısını, 40 milyona yakın turistini doyurduğunu belirtti.
Tek amaçlarının üretmek, ürettiğini değerinden satabilmek ğunu, bu çiftçinin üretmekten başka düşüncesi olmadığını vurgulayan Bayraktar, şöyle :
“Hiçbir şeyi eksik bırakmadığımız için mi, bu ülkede çiftçimizin kıymeti bilinmiyor. Kıymetimiz sofralarda bir şey eksik olunca mı anlaşılacak? Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar ve bu topraklarda üretim yaparak ülke nüfusunu, bu ülkeye sığınanları doyuran çiftçilerimizin kıymetini bilmeliyiz. Bu topraklarda yaşayan herkes bunu bilmek zorundadır. Sanayici üretiyor da biz de üretmiyor muyuz? Biz reel sektörün temeliyiz. Bunu bu ülkede hala bilmeyen, idrak edemeyenler var. Bu ülkede sanayici el üstünde tutulurken, bu şartlarda üretim yapan, istihdam sağlayan, ihracat yapılmasına Türk çiftçisi, üvey evlat muamelesi görüyor? Milletimiz bu gerçeği görsün. Çiftçimize, tarım sektörüne değer verelim. Tarım sektörünü şaha ralım. Sadece ülkemizi doyurmakla yetinmeyelim, bölgemizin de gıda ambarı olalım.”
Hedeflerini kaliteli buğday üretmek ve üretimi 30 milyon tona çıkarmak ğunu, artık buğday ithal etmek istemediklerine dikkati çeken Bayraktar, özetle şunları söyledi:
“Üreticimiz arpa ve buğday fiyatlarının alın terini karşılayacak şekilde gerçek maliyetleri dikkate alarak açıklanmasını istiyor. Türk fındığı, İtalyan fındığı olmasın. Fındık üç beş kişinin insafına bırakılmasın, devletimiz fındığa sahip çıksın. Çaykur’dan üreticimiz için iyi bir fiyat bekliyoruz. Çiftçimiz kazanamıyor, tüketicimiz makul fiyatlarla ürün satın alamıyor. Kim bunun sorumlusu aracılar. Eskiden ürün pahalanınca sorumlusu üretici sanılırdı. Aracılardan kaynaklandığını bugün herkes öğrendi. Vatandaşımız da hükümetimiz de artık bunun farkında. Aracı değil, üreten, tohum eken, fide, fidan diken eller, hayvancılık, arıcılık, balıkçılık yapan üreticimiz kazansın. Unutulmasın ki çiftçinin refahı, ülkenin refahıdır. Çiftçimiz, toprağını, tarlasını, tapanını, bağını, bahçesini, köyünü bırakmak istemiyor. Çiftçimiz, doğduğu yerde doymak istiyor. Milyarlarca doları ithalata veremeyiz. ‘Yerli malı yurdun malı’ diyorduk. Şimdi ‘yerli malı dünya malı’ diyoruz. Türkiye, dünya malı tüketmekten kurtulmalıdır. Sofralarımızda yerli ürün kullanalım ki çiftçimiz kazansın. TZOB olarak kurulması için çok büyük gayret sarf ettiğimiz Et ve Süt Kurumu Kurulmasaydı çiğ süt fiyatı 60 kuruştan yukarıya çıkmazdı. Ziraat Bankası, çiftçimizin ucuz kredi talebini karşılamalıdır. Hazine de gerekli desteği Ziraat Bankası’na sağlamalıdır. Çiftçimiz, yüzde 5’lik devlet desteğine rağmen aylık 419 lira 49 kuruş sigorta primini ödemekte zorlanıyor. Prim ödeme gün sayısı 15 güne düşürülmeli, çiftçimize yıpranma hakkı verilmelidir.”
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın konuşmasının tam metni şöyle:
“İç Anadolu’dan, Marmara’dan, Ege’den, Ak’den, Kara’den, Doğu Anadolu’dan, Güneydoğu Anadolu’dan ülkemizin dört bir tarafından Ankara’ya gelerek, bu alanı dran çiftçi kardeşlerim, çiftçi dostları hepiniz hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Gecesini gündüzüne katarak, yağmur, çamur, kar, kış demeden üreten; bu güzel ülkenin 80 milyonluk nüfusunu, 5 milyon sığınmacısını, yabancısını, 40 milyona yakın turistini doyuran… Milyarlarca dolarlık ihracat yapılmasına imkan sağlayan, eli öpülesi çiftçilerimiz, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Her türlü zorluğa rağmen, üretimden vazgeçmeyen, tarlasından, bağından bahçesinden, ahırından ağılından kopmayan, ormanda, de üretimini sürdüren, bu ülkeye hizmeti ibadet gibi gören çiftçilerimiz, toplantımıza teşrif eden çiftçi dostları, hanımefendiler, beyefendiler, gili gençler, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Yine bir 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, yine beraberiz… Bugün sizin gününüz, bugün günümüz… Bugün aynı da Anneler Günü. Başta tarımın esas kahramanı kadınlarımız olmak üzere bütün annelerimizin anneler gününü kutluyorum…
Dün çok üzücü bir trafik kazası da yaşandı. Çok sayıda kardeşimiz kazada hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Dün, Soma’daki maden kazasının da üçüncü yılıydı. Katliam gibi kazada hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarının dinmeyen acılarını paylaşıyorum. Allah, böyle kazaları bir daha göstermesin. Bugün burada 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü, hem bir bayram havasında kutlayacağız hem de sorunlarımızı dile getireceğiz.
Tarım modası geçmeyen tek sektördür. Otomobil, buzdolabı, çamaşır makinası olmadan yaşayabilirsiniz. Gıda olmadan, ekmek, et olmadan yaşayabilir misiniz? Bunları bulamayan insanlar, çocuklar ölüyor. Bu düzen değişmeli, dünyada gıdanın adil dağılımı sağlanmalı, yeterli üretim miktarlarına ulaşılmalı, aç insan kalmamalıdır. Açlıktan çocuklar ölmemelidir.
Dünyada açlığı bitirmek zorundayız. Bir kesim aşırı tüketirken, bir ekmek bile bulamayan yüz milyonlarca insanın olması kabul edilemez. Sürdürülebilir bir tarımla, önümüzdeki 30-40 yılda, üretimin en az yüzde 60 oranında artması bir mecburiyettir.
Hal böyleyken dünyada inanılmaz bir israf da yaşanıyor. Üretilen gıdanın üçte biri tüketilemeden israf ediliyor. İsraf edilen gıda dünyadaki açlığı yok etmeye yeter de artar bile.
Bizler cennet gibi bir ülkede, bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz. Müthiş bir tarımsal potansiyelimiz var. Koca Avrupa kıtasının tamamından daha fazla bitki çeşidini bu topraklarda bulabiliyoruz. Her türlü meyveyi, sebzeyi, tarımsal ürünü üretebiliyoruz. Tek amacımız üretmek, ürettiğimizi de değerinde satabilmektir. Bu çiftçinin üretmekten başka düşüncesi var mı? Tabii ki yok.
Çiftçimiz, her türlü zorluğa, tabii afetlere, yüksek girdi fiyatlarına rağmen üretiyor. Üretimden vazgeçmiyor. Tarım, hala bu ülkenin milli gelirinin yüzde 7’sini sağlıyor. İstihdamın 5’te 1’ini karşılıyor. Ulaştırmadan, gıdaya, tekstilden, finansa, turizme çok sayıda sektöre hammadde sağlıyor, kaynak aktarıyor. Tarım sektörümüz, 17-18 milyar dolarlık ihracat yapmaktadır. Ülkemiz yıllardır dış ticarette açık verirken, 5-6 milyar dolar dış ticaret fazlasıyla tarım ekonomimize büyük katkı sağlıyor. Buna rağmen, çiftçimiz bunun nimetlerinden yeterince faydalanıyor mu? Elbette faydalanamıyor. Kırsalda gelir, ülke ortalamasının üçte birinde kalıyor. Gecesini gündüzüne katarak çalışan çiftçiye bu reva mı?
Hangi şartlarda üretim yaptığımız ortada. Bütün bunlara rağmen, halkımızın sabah, öğle, akşam yediklerinde herhangi bir şeyi eksik bıraktık mı? Çok şükür herkes ürettiklerimizi yiyor.
Bizim üretmekle ilgili bir sorunumuz yok. Yapısal sorunlarımız çözülürse, yeterli destek verilirse kıta boyutundaki ülkelerle yarışırız. Üretim çeşitliliğinde ülkemizin rakipleri, Çin, Hindistan, Amerika…
50 ürünün üretiminde ilk 10’dayız. Fındık, kayısı, incir, kiraz, ayva ve haşhaş üretiminde birinci, karpuz, kavun, pırasa, bal ve fiğ üretiminde ikinci, mercimek, elma, salatalık, yeşil , yeşil fasulye, kestane, Antep fıstığı, çilek ve koyun sütü üretiminde üçüncü sıradayız. Bunları kim üretiyor? Tabii ki çiftçimiz. Bizim çiftçimiz işte böyle bir çiftçi.
Hiçbir şeyi eksik bırakmadığımız için mi, bu ülkede çiftçimizin kıymeti bilinmiyor. Kıymetimiz sofralarda bir şey eksik olunca mı anlaşılacak? Bölgemizdeki ülkelerin başına felaketler insanımızın başına gelse, bizi kabul edecek başka bir ülke, gidecek başka bir vatanımız yok.
Böyle ülke, böyle bir toprak yok. Bizim bu ülkeden başka gidecek ne vatanımız ne de toprağımız var. Bu bakımdan şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar ve bu topraklarda üretim yaparak ülke nüfusunu, bu ülkeye sığınanları doyuran çiftçilerimizin kıymetini bilmeliyiz. Bu topraklarda yaşayan herkes bunu bilmek zorundadır.
Allah bu ülkeyi açlıkla imtihan etmesin. Yine söylüyorum çiftçimizin kıymetini bilelim. Sanayici üretiyor da biz de üretmiyor muyuz? Biz reel sektörün temeliyiz. Bunu bu ülkede hala bilmeyen, idrak edemeyenler var. Sanayici korunaklı fabrikalarında ve kapalı alanlarda üretimlerini yaparken, biz üretimimizi nasıl yapıyoruz. Biz nasıl üretiyoruz? Doğal afetlerle mücadele ederek! Bazen sel, bazen kuraklık, bazen don, bazen hortum tarım alanlarımıza, hayvancılık tesislerimize, ürünlerimize büyük zararlar veriyor. Sanayici gibi planlı üretim de yapamıyoruz. Domatesten elmaya, den patatese birçok ürün elimizde kalıyor. Sanayici gibi, aracılarla da uğraşmıyor. Kendi bayilerine, kendi mallarını sattırıyor.
Bizde durum ne? Aracılar bizden daha fazla para kazanıyor. Benim 1 liraya sattığımı tüketici 5-6 liraya satın alıyor. İşte bu ay açıkladık. Tarladan markete Nisan ayının fiyat farkı şampiyonu kuru soğandı. Üreticiden markete ürünün, kuru soğanda 7 kattan elmanın 5 kattan, kuru kayısı, lahana, patlıcan ve maydanozun 4 kattan fazlasına satıldığını gördük. Herkes bilsin ki, biz üretiriz, dünyayla yarışırız, yeter ki önümüzdeki engeller kalksın. Yeter ki emeğimizin karşılığını alalım. Yeter ki 1 liraya ürettiğimizi, tüketicimiz 5-6 liraya satın almasın. Sadece üretmiyor, istihdama da büyük katkı yapıyoruz. Yaz aylarında 6 milyona yakın kişiyle sanayiden daha fazla istihdam sağlıyoruz. İşsizliği de düşürüyoruz. En son açıklanan rakamlara göre, işsizliği yüzde 15’lerden, yüzde 13’e çektik.
Bu ülkede montaj üretim de yapmıyoruz. Sanayi ihracat için ithalat yapıyor, dış ticaret açığı da işin cabası. Oysa biz tarım ve gıdada net ihracatçıyız. Ben buradan sizlere soruyorum. Bu ülkede sanayici el üstünde tutulurken, bu şartlarda üretim yapan, istihdam sağlayan, ihracat yapılmasına Türk çiftçisi, üvey evlat muamelesi görüyor? Buna müsaade edecek miyiz? Milletimiz bu gerçeği görsün. Bu ülkeye hizmetimiz daha mı az? Daha çok desteği hak etmiyor muyuz değerli çiftçiler?
Buradan sanayicilere de sesleniyorum. İthal hammaddeye ihtiyaç duymadan üretim ve ihracat yapmak istiyorsanız tarımı ve çiftçimizi destekleyin. Net ihracatçı olmak istiyorsanız, gelin stratejik bir sektör tarıma daha fazla yatırım yapın. Ürünlerimize katma değer katın, hem çiftçimiz hem siz hem de ülkemiz kazansın. Artık belli ki dünyada lar gıda ve sudan çıkacak. Bunu gören gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkelerin topraklarına göz dikti. Toprak satın alıp, kiralayıp bu tan galip çıkmanın hesabını yapıyorlar. Kendi arazilerine de gözü gibi bakıyorlar.
Bu gerçeği görelim, çiftçimize, tarım sektörüne değer verelim. Tarım sektörünü şaha ralım. Sadece ülkemizi doyurmakla yetinmeyelim, bölgemizin de gıda ambarı olalım. Sanayiye verilen ilgi ve değeri, çiftçimize de gösterelim. Bunu bekliyor muyuz çiftçi kardeşlerim?
-“Bu toprakların en önemli ürünü buğday ve arpadır”-
Bu toprakların en önemli ürünü buğday ve arpadır. Buğday ve arpa milyonlarca çiftçimizin geçim kaynağıdır. Üreticimiz yaptığı masrafın, verdiği emeğin, döktüğü alın terinin karşılığını alıyor mu? Kaliteli buğday üreteceğiz. Hedefimiz kaliteli buğday üretmek ve üretimi 30 milyon tona çıkarmaktır. Artık buğday ithal etmek istemiyoruz. Bunun için kaliteli ve sertifikalı tohuma ucuz fiyattan ulaşmalı, ucuz gübre ve ucuz mazot kullanmalıyız. Ürün fiyatları da alın terinin karşılığını alacak düzeyde olmalıdır. Bunun için de üreticimiz tüccarın insafına bırakılmamalı, TMO hasat ı, fiyatlar üreticiyi memnun etmeyecek şekilde görünüyorsa hızla bir şekilde üreticiyi tatmin edecek bir fiyattan piyasa girmeli, ödemelerini peşin yapmalı, alanı tüccara bırakmamalıdır. Bunları yaparsak buğdaydaki üretim hedeflerimize ulaşırız. Biz üreticimizin üretme hevesini kırmazsak üreticimiz tarlasında kalacak ve ülkemizin ihtiyacı hububat üretimini karşılayacaktır. Buğday ve arpa hasatları önümüzdeki günlerde başlayacak. Üreticimiz arpa ve buğday fiyatlarının alın terini karşılayacak şekilde gerçek maliyetleri dikkate alarak açıklanmasını istiyor. Hazine de TMO’nun finansman ihtiyacını hızlı bir şekilde karşılamalı, Ofisin elini güçlendirmelidir. Üreticimiz, desteklenirse, ithal ucuz ürüne karşı korunursa, ürünü de para ederse üretiyor.
-“Destek verilirse daha fazla mısır üretiriz”-
Mısırda üretim, son 10 yılda yüzde 70 arttı. Bu artış çiftçimizin başarısıdır. Yine de ülke ihtiyacının tamamını karşılayamıyoruz. Buna rağmen prim desteği yarı yarıya düşürüldü. İndirilen mısır priminin yükseltilmesini istiyor muyuz? Destek verilirse daha fazla mısır üretir miyiz? Mısır ithalatına son verir miyiz?
-“Ülkemizin yağ açığını kapatırız”-
Her şeyi üretiyoruz ama yağlı tohumlarda önemli üretim açığımız var. Yağlı tohumların ithalatı için her yıl 3,5 milyar dolar ödüyoruz. Bu ürünleri daha fazla üretemez miyiz? Rahatlıkla üretir, ülkemizin yağ açığını da kapatırız.
-“Baklagillerde daha çok destek, TMO’dan alım garantisi istiyoruz”-
Baklagillerde dünyanın en büyük ihracatçı ülkelerinden biriydik. Ne da ithalatçı k. Yanlış giden neydi? Geçmişte devletin alımları durdurması, desteği kesmesi… Baklagillerde daha çok destek, TMO’dan alım garantisi istiyor muyuz?
-“Şekerpancarında 2016’da fiyatın aynı kalması üreticimizi mağdur etti”-
Şeker pancarında en önemli sorunlarımızdan biri kotalardır. Ülkemiz açısından stratejik bir ürün şeker pancarında üretiminin sürdürülmesi çiftçilerimiz için çok önemlidir. Şeker pancarı üreticimiz, pancar şekeri kotasının artırılmasını istemektedir. 2015 yılında şeker pancarı fiyatına yapılan yüzde 20’lik zammın ardından 2016 yılında fiyatın aynı kalması üreticimizi mağdur etmiştir. Bu yıl alım fiyatları bu durum göz önünde bulundurularak açıklanmalıdır. Şekerpancarında kotanın artırılması, tatmin edici bir fiyat açıklanmasını istiyor muyuz?
-Zeytinde hedef dünya ikinciliği-
Zeytinde dünya ikinciliği hedefimiz var. Markalaşmak şart. Yeterli destek verilirse, zeytinde, zeytinyağında bu çiftçimiz, bu ülkeyi dünya ikinciliği hedefine ulaştırır mı?
-“Domateste Rusya ambargosu üreticimizi mağdur etti”-
Domates üreticilerimiz de büyük sıkıntılar yaşadı. Rusya’nın ambargosu domates üreticilerimizi olağanüstü mağdur etti. Hala sorun çözülemedi. Sorunun bir an evvel çözülmesini istiyoruz. Salçalık domates sözleşmelerinde üreticilerimizin haklarının korunmasını istiyoruz.
-“Narenciyede ihracat teşvikleri sezon öncesinde açıklanmalı”
Narenciyede en önemli konu ihracat… Ülke ihtiyacının üzerinde üretim yapıyoruz. İhracat teşvikleri sezon öncesinde yeterli miktarda açıklanmalı, nakit olarak verilmelidir. Bunlar yapılırsa narenciye üreticimiz de emeğinin karşılığını elbette alır.
-“Kayısı, kuru üzüm ve incirde çiftçilerimiz çok sorun yaşıyor”-
Ekolojik üstünlüğümüz ve dünya piyasalarında rakipsiz ğumuz kayısı, kuru üzüm ve incirde, rekolte yükseldiğinde ürün para etmiyor, üreticimiz mağdur oluyor. Doğal afet ğunda ürün para etse de ürün azlığından üreticimiz yine para kazanamıyor. Bu ürünlerde çiftçilerimiz çok sorun yaşıyor. İhracat potansiyeli bu ürünlere sahip çıkmalıyız. Bu ürünlerle ilgili birliklere destek olunarak müdahale alımı yapılması sağlanmalı ya da ayrı bir müdahale kurumu oluşturulmalıdır.
-“Elma ve narda üretim planlaması yapılmalı, yeni pazarlar bulunmalı”-
Elma ve narda dünyanın en büyük üreticileri arasındayız. Üretim planlaması yapılmamasının sıkıntıları bu iki ürünümüzde de yaşıyoruz. İhracatın daha fazla desteklenmesini, yeni pazarlar bulunmasını, ürettiğimiz elma ve narın değerinden satılmasını talep ediyoruz.
-“Yerli muz, ithal ürüne karşı korunmalı”-
Muzda son yıllarda büyük üretim miktarlarına ulaştık. Buna rağmen hala ülke ihtiyacımızı karşılamaktan uzağız. Yerli muzu, ithal ürüne karşı korursak bu ülkenin muz ihtiyacını karşılar mıyız?
-“Çoğu üründe aracıların sömürüsünün önüne geçilmeli”-
Bunların dışında den, salatalığa, patlıcandan, kabağa, ıspanağa, lahanadan, marula, havuçtan, turpa, sarımsağa, bademden, cevize, kestaneye, kirazdan, vişneye, erikten, şeftaliye, çileğe, armuttan, ayvaya, duta, karpuzdan, kavuna, susamdan, kırmızı e, tütüne, yem bitkilerine çok sayıda ürünümüzün elimizde kalmaması ve aracıların bizi sömürmesinin önüne geçilmesini istiyor muyuz değerli üreticiler?
-“Mazot desteği en kısa da uygulanmalı”-
Mazot fiyatlarından memnun musunuz? Mazot desteğinin en kısa da uygulanmaya başlamasını istiyor muyuz? Gübrede ve yemde KDV indirimi . Bu indirimden faydalanabildik mi?
Döviz kurlarındaki artışın da etkisiyle bu indirim zamlarla geri alınmadı mı? Bizim talebimiz KDV indirimin doğrudan çiftçimize verilmesidir. Biz hükümetimizden bunu talep etmeye devam ediyoruz.
-“En büyük sorunumuz üretim planlaması”-
En büyük sorunumuz üretim planlaması. Bu olmayınca ürünümüz para etmiyor. Sık sık yaşıyoruz. Bazen patates, bazen kuru soğan, bazen karpuz, bazen nar, bazen elma gibi pek çok ürünü yok pahasına satıyoruz. Kimi , ürünümüz bahçede, tarlada kalıyor.
Üreticimizin emeğinin karşılığını alması için üretim planlaması yapacak, soğuk hava depoları kuracak, üreticimize ucuz fiyattan girdi temin edecek, piyasaya etkin olarak girecek, ürünü değerinde pazarlayacak örgütlere ihtiyaç var. Üretici örgütlerinin güçlendirilmesini, üretim planlaması yapılmasını istiyor muyuz?
-“TZOB olarak, 10 yıldır her ay açıklıyoruz. Çiftçimiz kazanamıyor, tüketicimiz makul fiyatlarla ürün satın alamıyor”-
Çiftçimiz kazanamıyor, tüketicimiz makul fiyatlarla ürün satın alamıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, 10 yıldır her ay yaptığımız araştırma da bunu açıkça tespit ediyor ve kamuoyuna duyuruyoruz.
Kim bunun sorumlusu? Tabii ki aracılar. Üreticimizin mağduriyetini anlata anlata dilimizde tüy bitti. Söyleye söyleye anlamalarını sağladık. Eskiden ürün pahalanınca sorumlusu üretici sanılırdı. Aracılardan kaynaklandığını bugün herkes öğrendi. Uyarılarımız üzerine hükümetimiz harekete geçti ve tedbir almaya çalışıyor. Vatandaşımız da hükümetimiz de artık bunun farkında. Bu sorun nasıl çözülür? Tarladan markete uzayan zincir kırılınca… Bu zincir nasıl kırılır? Elbette ki örgütlenmeyle. Çiftçiler olarak örgütlenirsek, örgütlerimize sahip çıkar, onları güçlendirirsek, ürettiğimizi satmakta zorlanmayız.
Üretim planlaması yapmalıyız ki yeterli ve istikrarlı gelir elde edelim. Ürünümüz tarlada kalmasın, tüketicimizin ihtiyacı karşılansın. Aracı değil, üreten kazansın. Tohum eken eller kazansın. Fide, fidan diken eller kazansın. Hayvancılık yapan, arıcılık yapan, balıkçılık yapan üreticimiz kazansın. Unutulmasın ki çiftçinin refahı, ülkenin refahıdır.
Çiftçilerimiz, yeterli geliri elde ederse topraktan kopmaz, şehirlere göç yaşanmaz. Çiftçimiz, toprağını, tarlasını, tapanını, bağını, bahçesini, köyünü bırakmak istemiyor. Çiftçimiz, doğduğu yerde doymak istiyor. Peki ne yapılmalı? Tarım sektörüne gereken önem verilmelidir. Tarımdaki gelir iyesi mutlaka ama mutlaka ülke ortalamasına çıkarılmalıdır. Toprağın, suyun kıymeti bilinmelidir. Her şeyin ötesinde eli öpülesi bu çiftçiye daha fazla destek verilmelidir.
Tarım Kanunu’nda yazıldığı gibi milli gelirin yüzde 1’i tarıma destek olarak verilmelidir. Bu verilemeyecek bir rakam da değildir. Çiftçiye destek boşa gitmez. Çiftçimiz, bunun karşılığını misliyle öder. Üretimini artırır, istihdamla, ihracatla, katma değerle karşılığını bu ülkeye fazlasıyla verir.
-“Tarım üstü açık fabrika”-
Hep söylüyorum, tarım üstü açık fabrikadır. Yaşanan afetler ilk başta tarımı vurmaktadır. Kuraklık, aşırı yağış, sel, hortum, don, dolu gibi tabii afetler çiftçimizin peşini bir türlü bırakmıyor. Çiftçimize ilk ulaşan bizler oluyoruz. Bazen çiftçimiz, harman edecek ürün bulamıyor. Çiftçimiz, afet zararlarının karşılanması istiyor.
-“Hollanda büyüklüğünde tarım arazimizi kaybettik”-
Son 30 yılda tarım alanlarımız 4 milyon hektar azaldı. Bir Konya, Hollanda büyüklüğündeki tarım arazimizi kaybettik. Konya büyüklüğünde bir alanı nadasa bırakıyoruz. Çölleşme ve erozyonla da toprak kaybediyoruz. Toprağımızı ele, sele ve yele vermeyelim. Bu topraklar bize atalarımızın mirası değil, gelecek nesillerin emanetidir. Bunun hesabını gelecek kuşaklara veremeyiz. Verimli tarım arazilerimizi korumak sadece biz çiftçilerin görevi mi? Tabii ki hayır. Çiftçilerimiz, tarım arazilerini gözü gibi korumuyor mu? Elbette koruyor. Çiftçimiz, toprağı Aşık Veysel’in söylediği gibi sadık yâri olarak görüyor.
-“Büyük ovaların SİT alanı ilan edilmesini olumlu buluyoruz”-
Tarım topraklarımızı kaybediyorsak bu suç hepimizindir. Bu ülkede yaşayan herkes bunun sorumluluğuyla hareket etmelidir. Bakanlığımızın verimli tarım arazilerini korumak için 141 büyük ovamızı SİT alanı ilan etmesini olumlu buluyoruz. Bu sayı daha da artacak. 184 büyük ova SİT alanı olacak. Biz de yıllardır bu konuyu gündeme taşıdık. Toprağın feryadını duyurduk. Bunun arkasında olacağız. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu delindi. Bu kanunda yer alan “kamu yararı” ibaresi istismar edilerek verimli araziler tarım dışına çıkarıldı. Toprak Koruma Kurullarında verimli arazilerin tarım dışına çıkarılmasına itiraz eden Ziraat Odası başkanlarımızın yerine ticaret erbabına yer verildi. Toprak Koruma Kurullarında, toprağın esas sahibi çiftçimizin temsilcileri mutlaka olmalıdır. SİT kararı deldirilmemelidir. Bunun takipçisi olacağız. Herkesi bu topraklara sahip çıkmaya davet ediyorum. Verimli arazileri korumada en büyük görev de valilerimize ve belediye başkanlarımıza düşmektedir.
Tarımsal üretim dışında bırakacağımız bir karış bile toprak olmamalıdır. Bütün tarım arazileri Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dahil edilmelidir. Ekilen, dikilen 9 milyon hektar tarım arazisini kullanan üreticilerimiz de desteklerden faydalanmalıdır.
Ecrimisil ödeyen, hala intikalini yaptıramamış fakat tarımsal üretimi gerçekleştiren çiftçilerimiz de destekleme kapsamına alınmalıdır.
Arazilerimiz çok parçalı. İşletme büyüklüklerimiz verimli tarım yapmayı sağlayabilecek yeterlilikte değil. Parçalanmanın önüne geçilmelidir. Toplulaştırma çalışmaları bir an önce bitirilmelidir.
-Sulama-
Tarımsal verimliliği sağlamada bir diğer unsur da sulamadır. İsrail’den daha büyük arazimizde toprağı suyla buluşturamadık. Sulama altyapımız yetersiz, ların büyük bölümü de eskidiği için atıl vaziyette. Kaynaktan, tarlaya çok su kaybediyoruz. Ülkemiz su zengini değildir. Suyun damlasını bile israf etme lüksümüz yoktur. Basınçlı sulama sistemlerini hızla yaygınlaştırmamız ve bunun için daha fazla destek vermemiz şarttır. Ayrıca, GAP, KOP, DAP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren kalkınma projelerini kaybetmeden hayata geçirmemiz gerekiyor.
Soya, ayçiçeği gibi yağlı tohumlar ile pamukta büyük üretim açığı veriyoruz. 5 milyar dolarlık bir ithalatımız var. Sulama alanlarını artırdığımızda bu ithalat yapmak zorunda kalmayacağız. Bu ülke o zengin değil. Milyarca doları ithalata veremeyiz. “Yerli malı yurdun malı” diyorduk. Şimdi “yerli malı dünya malı” diyoruz. Türkiye, dünya malı tüketmekten kurtulmalıdır. Sofralarımızda yerli ürün kullanalım ki çiftçimiz kazansın.
Yapısal sorunlarımızı çözersek, topraklarımızı sulayabilirsek, arazilerimizi toplulaştırırsak, üreticimize destek verirsek, soyayı, pamuğu, ayçiçeğini ülke ihtiyacı üretir miyiz? İthalata son verir miyiz?
Sulamada kullanılan elektrik ve yeraltı sulama ücretleri üreticimizi zorluyor. Sulama ücret tarifelerinde metreküp uygulamasına geçilmesi de maliyetleri artırdı. Sayaç maliyetleri de işin cabası. Sulama birliklerine borçlar ödenemez hale geldi. Sulama birliklerine borçlar yapılandırılmalıdır. Elektrik borçlarından dolayı üreticilerimizin desteklerine bloke konuluyor. Desteklerde bloke rılmalıdır. Elektrik fiyatlarından memnun musunuz? Buradan hükümetimize seslenelim; elektrikte fiyatların düşürülmesini istiyor muyuz? Pahalı elektrikte birim fiyatın düşürülmesi için tarımda KDV’nin yüzde 18’den yüzde 1’e indirilmesi, pay ve fonların rılması gerekir. Uzun dır talep ettiğimiz seralara ticarethane tarifesi yerine tarımsal sulama tarifesinden elektrik verilmesi seracılarımızı memnun etmiştir. Benzer bir düzenlemenin hayvancılık, kültür balıkçılığı işletmeleri ve tarımsal amaçlı soğuk hava depoları için de istiyor muyuz? Sulama dönemindeki elektrik kesintileri de çiftçilerimizi çok mağdur etmektedir. Enerji altyapısı acilen gözden geçirilmeli, bu sorun giderilmelidir.
-Girdi fiyatları ve destekler-
Çiftçimize verilen her kuruş, fazlasıyla ülke ekonomisine geri dönmüyor mu? Tabii ki dönüyor. Mazot, gübre, yem, elektrik, tohum, ilaç gibi girdi fiyatlarının yüksekliği sizleri zorluyor mu? Elbette zorluyor. Hal böyleyken, çiftçimiz her türlü desteği hak etmiyor mu? Şunu unutmayalım ki; hemen her ülke çiftçisini destekliyor. Gelişmiş ülkelerde destek olmasa tarım ayakta kalamaz. Gıda güvencelerini sağlayamazlar. Biz de destek var ama gelişmiş ülkelerdeki iyeye göre yeterli değil. Üstelik, destekten sanki gelirmiş gibi yüzde 4 de stopaj kesintisi yapılıyor. Devletimiz bir eliyle verdiğini diğer eliyle geri almış olmuyor mu? Destekler artarak sürmeli, çiftçimizin, rakipleriyle aynı koşullarda üretim yapması sağlanmalıdır.
Yükselen döviz kurları, ithalata bağımlı gübre, mazot, ilaç gibi girdilerde fiyatları artırmıştır. Dünyada ihracat yapmak artık zor bir hale gelmiştir. Rakibinle aynı koşullarda üretmiyorsan, nasıl rekabet edebilirsin ki? Bir başka önemli girdi tohumdur. İyi tohum kullanmadan verimli üretim yapılamaz. Bundan dolayı üreticimiz, ucuz fiyattan sertifikalı tohum bulabilmeli ve satın alabilmelidir. Bir diğer girdi kalemi tarım ilaçlarında yüzde 18 KDV yüzde 1’e düşürülmelidir.
-Milli Tarım Projesi-
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın, Milli Tarım Projesi tarım sektörü ve çiftçilerimiz açısından önemlidir. 941 havzada; 21 ürün desteklenecek. Ancak, desteklenecek ürünlerin yeniden gözden geçirilmesi ve özellikle meyvecilikte belli bir geçiş süreci konulması bir zorunluluktur. Milli Tarım Projesi kapsamındaki havza bazlı desteklemeyi yerinde buluyoruz. Bir an evvel hayata geçirilmesini istiyoruz. Takipçisi de olacağız. Desteklerin Milli Tarım Projesi’nde ifade edildiği gibi iki bölüm olarak, biri ekim ında, diğeri hasat ında verilmesini istiyor muyuz?
Hayvancılıkta da yerli üretimi desteklemeyi öngören Milli Tarım Projesi, yıllardır savunduğumuz görüşlerimize uygundur.
-Hayvancılık-
Tarımın ayrılmaz bir parçası da hayvancılıktır. Hayvancılıkta en büyük sorunumuz, piyasada yaşanan istikrarsızlıktır. Bu açıdan Et ve Süt Kurumu’nun müdahale kurumu olarak kurulmasını çok önemsiyoruz. Bu kurumun kurulması için Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak çok büyük gayret sarf ettik. Konuyu dönemin Başbakanına götürdük. “Bu sektörde sömürü var, müdahale kurumu oluşsun” k. Bizim talebimizle bu kurum kuruldu ve devreye girdi. Hayvancılığımız bir düzenleme kurumuna kavuştu. Et ve Süt Kurumu kurulmasaydı çiğ süt fiyatı 60 kuruştan yukarıya çıkmazdı.
Zamanında, dönemin Başbakanına söyledik. “Süt hayvanlarımızı kestirmek istemiyoruz. Bir müdahale kurumu devreye girmeli, süt hayvancılığımız daha fazla desteklenmelidir. Aksi takdirde bu gidişatla devam edilirse ahırlarda hayvan kalmayacak. İthalata mahkum oluruz. Ana varsa dana vardır. Süt hayvanı varsa besi hayvanı vardır. Süt hayvanı yoksa, beside ithalat yapmaya devam ederiz” k. Bunun üzerine Et ve Süt Kurumu kuruldu.
Devletimiz, bu sektörde dünya malını yurdun malı olmaktan çıkarmalı, yerli malının yurdun malı olmasını sağlanmalıdır. Hayvancılık sektörüne acil tedbir istiyor muyuz? Peki ne yapılmalıdır? Et ve Süt Kurumu, sermayesi artırılmalı, bağımsız hareket edebilmeli, piyasaya etkin olarak girebilmeli, işlevini yerine getirmelidir. Bugün süt/yem paritesi 1’e inmiştir. Bir kilogram sütle ancak bir kilogram yem alınabilmektedir. Bazı yerlerde bunu alamayan üreticilerimiz bile var. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. 3 yıla yakın bir süredir çiğ süt fiyatları doğru dürüst artmadı. Temmuz 2014’de 1 lira 15 kuruş fiyat, şu anda 1 lira 21 kuruş olsa da üreticinin eline 1 lira 8 kuruş geçiyor. Sizin cebinize 1 lira 21 kuruş giriyor mu? Kesintilerden sonra elinizde 1 lira 8 kuruş kalmıyor mu? Hatta bazı bölgelerde üreticinin eline geçen fiyat 90 kuruşa inmiyor mu? Perakende süt, peynir, yoğurt fiyatları artarken, her şeye zam gelirken, üreticinin eline geçen çiğ süt fiyatlarının gerilemesini kabul edebilir miyiz? Bu sürdürülebilir değildir. Milyarlarca dolar harcanarak oluşturulan damızlıkların kasaba, desteklerin boşa gitmemesi için çiğ süt fiyatları artırılmalıdır.
-Süt paralarının ında ödenmemesi-
Son larda sanayiciler süt paralarını ında ödemiyor, geciktiriyorlar. Buna karşın ceza mı kesiliyor? Üretici borcunu ödemezse ne olur? Üreticinin borcunu ödememe şansı var mı? Elektrik bedelini ında ödemezse cezayı yiyor. Üretici 3-4 ay süt parasını alamazsa borçlarını nasıl ödeyecek? Yemini nasıl alacak? Evini nasıl geçindirecek? Bunu bizden başka düşünen var mı?
Bir sözümüz var; “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diye. Ah alanların bütün mallarını, servetlerini kaybettiklerini, akıbetlerini çok gördük. Kendilerini uyarıyorum. Sanayicimize buradan sesleniyorum; “Bindiğiniz dalı kesmeyin. Aklınızı başınıza alın”.
-Sanayicinin yem zorlaması-
Son larda sanayicilerimiz, “yemini benden almazsan, sütünü almam” zorlamasına başladı. Buradan kendilerine sesleniyorum, “sütten kazandığınız para yetmiyor mu da yemden de para kazanmaya çalışıyorsunuz? Üreticimiz, sizden yem li-">li zorunda mı? Bu sömürüyü bırakın”.
Hem kırmızı ette hem de sütteki sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. Bu ülke yaşamıyla, kültürüyle, doğasıyla bir hayvancılık memleketidir. Yine de hayvancılıkta ithalattan kurtulamıyoruz. Maalesef son 7 yılda, canlı hayvan ve et ithalatına toplam 5 milyar dolarlık döviz harcadı. Bunu kabul edebilir miyiz? Yılda 500 bine yakın buzağının ölümüne engel olamazken, yıllık 500 bin besilik hayvan ithal ediyoruz. Bu ne yaman çelişkidir. İthalat bu ülkeye fayda sağlamıyor. Geçmişte bunu gördük. Artık yöneticilerimizin bu gidişata dur demesi, bir plan ve program ortaya koyması şarttır. İthalatın sonlandırılacağı tarih üreticilerimize açıklanmalıdır. Açıklansın ki yol haritası ortaya çıksın ki üreticimiz planlamasını yapabilsin. Kimse korkmasın, yeterli destek verilirse, ithalat yapılmazsa, piyasada istikrar sağlanırsa üreticimiz bu ülkenin et ihtiyacını kolaylıkla karşılar. Et fiyatları yüksek deniyor. Bunun i yüksek maliyetli besi hayvanı ve yem fiyatları değil mi? Maliyetler düştü de et fiyatına biz mi zam yaptık? Ülkemiz, özellikle küçükbaş hayvancılıkta çok önemli bir potansiyele sahip durumda. Anadolu’da çiftçimiz, tarımı tanımlarken, “buğday ile koyun, gerisi oyun” der. Bu topraklar tahıl ve küçükbaş hayvan yetiştirmeye çok uygun topraklardır. Geçmişte, başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere milyonlarca dolarlık hayvan ihracatı yapıyorduk. Bu pazarları, Avustralya, Sudan, Yeni Zelanda gibi ülkelere kaptırdık. Bu pazarları yeniden kazanmalıyız.
-Kredi borçları-
Çiftçilerimizin özellikle özel bankalara aşırı borçlanması bizleri rahatsız ediyor. Özel bankalar, Hazine desteği alamadıkları için cari bayraklı le, yüksek bayraklı le çiftçimize kredi veriyor. Hazine selektif kredilere verdiği desteği artırmalıdır. Ziraat Bankası, çiftçimizin ucuz kredi talebini karşılamalıdır. Hazine de gerekli desteği Ziraat Bankası’na sağlamalıdır. Ziraat Bankası, çiftçimize kredi kullandırırken aşırı taleplerden kaçınmalı, zorluk çıkarmamalıdır. Bankalarla sorunumuz bir değil ki. Devletimiz çiftçimize bayraklı desteği verirken, bankalar işin kolayını bulmuş. Aldığı masrafla, komisyonla çiftçimizi bezdirmiş durumda. Buna bir son verilmelidir.
-Sosyal güvenlik-
Sosyal güvenlikte de Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak en büyük gayreti yine biz gösteriyoruz. Gayretlerimizle, 2008 yılından bu yana çiftçilerimizin ve odalarımızın lehine 16 kanun çıkarılmasını sağladık. Yine çiftçimiz, yüzde 5’lik devlet desteğine rağmen aylık 419 lira 49 kuruş sigorta primini ödemekte zorlanıyor. Bu çiftçimize çok yüksek geliyor. Her ay sigorta primini ödeyebiliyor musunuz? 2008 yılında ğu gibi prim ödeme gün sayısı yeniden 15 güne düşürülmelidir. Çiftçilerimize de yıpranma hakkı verilmelidir.
-“Ziraat Odaları olarak sizlerle daha çok buluşacağız”-
Ziraat Odaları olarak sizlerle daha çok buluşacağız. İllerimizde, ilçelerimizde, köylerimizde bu buluşmalar devam edecek. Daha çok eğitim seminerleri düzenleyeceğiz.
Sizin sorunlarınızla birebir ilgilenmeye devam edeceğiz. Bugün bu sıcak havaya, tarlada yoğun işiniz, ekim, dikiminiz olmasına rağmen, ülkemizin dört bir tarafından gelerek bu alanı dran çiftçi kardeşlerim, ürününüz bol, bereketiniz bol olsun.
Bu etkinliğimize teşrif eden çiftçi dostlarım, bizlere verdiğiniz destekten dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Tarlasına girerken, çıkarken çiftçimizin huzurlu ve mutlu olmasını hedefliyoruz. Bu ulvi yolda Allah hepimize yar ve yardımcı olsun. Bu ülkeyi doyuran eli öpülesi çiftçimize hizmeti bir ibadet olarak görüyoruz.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü, çiftçinin gününü, hepimizin gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Allaha emanet olun…”
TZOB tarafından düzenlenecek etkinlikte Mustafa Ceceli ile Sevcan Orhan da birer konser verdi.

Yorumlar
Kalan Karakter: