Konferansa Konev Başkanı Vali Hakkı Teke , KK üyeler öğrencilerimiz ve konuklar katıldılar. Yoğun bir katılım ve ilgi ile izlenen konferansta Keçeciler İç ve Dış siyasi gelişmelere değinirken önemli mesajlar da verdi.
Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal döneminin önemli figürlerinden biri ve canlı tanığı Keçiciler, daha sonraki dönemlerde ki önemli gelişmelerin birçoğunun içinde veya yakınında bulunmuş ve önemli gözlemler yapmıştır.
Türkiye’nin içinde ve dışında yaşadığı sorunlar ve bunlarla bahşetmek adına uygulanan politikaları ve uygulanması gereken önerileri konu alan konuşmasında Keçeciler ülkemizin tarihi denilebilecek bir periyottan geçtiğini, sürecin derinlemesine değerlendirilip analiz edilmesini ve gençlerin günümüz Türkiye’sinden ileriki tarihler için ders çıkaracak olaylarla karşı karşıya geldiğini söylemiş, geçtiğimiz süreçte birbiri ardına seçimlerin iyi değerlendirilmesini aktarmıştır.
Öncelikle halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri, ardından yerel seçimler ve daha sonrasında üst üste gerçekleşen iki genel seçim ülkeye farklı dinamikler yüklediğini söyleyen Sayın Bakan, ilk gerçekleşen genel seçimde koalisyonun kurulamamasından dolayı akabidindeki seçimde halkın sorumluluk alıp, tek başına bir partinin iktidara geldiğini aktarmıştır.
Ülkemizi de süreç içinde etkileyen Arap Baharı, şu an için dış politikada en çok dikkat edilmesi gereken olay ğunu aktaran Bakan KEÇECİLER bu hususla ilgili şu hususların altını çizmiştir:
İslam alemi ile Hristiyan ülkelerin geçmişten günümüze gelişen süreçteki ilişkilerine bakıldığında, Türkiye’nin bu ilişkilerin odağında ğu, ülkemizin İslam Devletleri’nin Batı’ya açılan kapısı olup köprü görevi üstlendiği belirtilirken, kritik bir coğrafyada yayılan ülkemiz içerisinde Hristiyanların misyonerlik faaliyetlerine karşı bilinçli bir mücadele gerektiği söylemiş; bir düşmanlığa girmeden, barış ve birlik içinde bu mücadelenin yürütülmesi gerektiği aksi halde Batı’nın bayrağını elinde taşıdığı teknoloji ve ilim karşısında, ülkemizin ı izlediği politika ile kaybedebileceğinin vurgulamıştır.
Amerika’ya karşı yapılan11 Eylül olayları olarak bilinen Pentagon ve İkiz Kuleler saldırılarının Arap Baharı olaylarının alevlenmesinde en önemli sebep ğu söylemiştir. Bu saldırıların adeta Amerika’da şok etkisi yarattığını ve Amerika’nın dengesini kaybetmesine ğu ve bunun neticesinde Amerika’nın İslam Dünyası’na saldırmak için bahaneler araştırdığından bahseden Sayın Bakan, Afganistan ve Irak’ta yaşanan olayların bu zincirin bir parçası ğunu vurgulamıştır.
“Müslüman Devletler’in rejimden kaynaklı yaşadıkları sıkıntılar, demokrasi ve ifade özgürlüğünün olmaması Amerika’ya karşı İslam âleminin nefret etmesine sebebiyet vermiş, bunu keşfeden Amerikan yönetimleri de İslam Ülkeleri’ne demokrasiyi vadederek, ülkelere girip emirlikleri ve krallıkları yıkmıştır. Tunus, Libya, Yemen ve Suriye sıralaması tesadüf değil, organize bir hareketin, ABD başta olmak üzere batılı devletlerin yürüttüğü bir plandır. Din harpleri tarihte kalmış, şu an dünyada din üzerinden lar yapılamaz. Bunun için kılıf büründürerek bir takım olaylar gerçekleşiyor.” şeklindeki ifadelerle Arap baharını özetleyen Sayın Bakan; “Türkiye barış içinde, bir arada yaşamak üzerinde politikalar izlemeli, batı ile kavga içinde bir atmosferden kaçınmalı” ifadeleriyle ülkemiz hakkında temkinlerini dile getirmiştir. Buna karşı bir takım Müslümanların öfkesinin İŞİD, DHKPC gibi yapılanmalara gittiğini ve bunun maalesef çok büyük zararlar doğurduğunun altı çizmiştir.
Aynı da Amerika’nın Müslümanlar arasında bir ayrım yaratmaya çalıştığının özellikle altını çizen Keçeciler Şii- Sünni kavgalarının bunun en bariz örneği ğunu vurgulamış, Türkiye’nin kesinlikle Alevi- Sünni kavgalarına meydan vermemesi gerektiğini söylemiştir.
Ülkemiz için iç politikada yaşanan sorunların başında PKK terör örgütü ve faaliyetlerinin geldiği konusuna da değinen Keçeciler, bu örgütün temelinin 1977’de kurulan ‘Dev Doğu Kürt Ocakları’ ğundan bahsetmiş, 1984’te PKK adını aldığını aktarmış ve PKK’nın ortaya çıkması ile ASALA’nın ortadan kaybolmasının aynı tarihe denk geldiğine özellikle dikkat çekmiştir. Bunun bir tesadüf olmadığını, bu mevzuların derinlemesine analiz edilmesi gerektiğini ve adımların çok dikkatli atılmasına dair açıklamalarda bulunurken, Türkler ile Kürtlerin bir arada barış içinde yaşamaları gerektiğini ve buna dair hükümetlere çok görev düştüğünü vurgulamıştır.
Art arda yaşanan üç seçimin ekonomik dengelerde sallanmalar meydana getirdiğini belirten Sayın Bakan, buna dair önlemler alınmazsa sıkıntıya düşüleceğine dair açıklamalarda bulunmuştur. Türkiye’nin tasarrufu az bir ülke ğunu belirten Sayın Bakan, ekonomi politikalarına çok dikkat edilmesi gerektiğini aktarmıştır. İdeolojik münakaşaların, tartışmaların, kavgaların ülke piyasasını çok çabuk etkilediği belirtilirken siyasilerin ve hükümetin bu konuda özveri göstermesi gerektirdiğini aktarmıştır.
Ülkemizi bekleyen en büyük sıkıntılardan biri, ülkenin anayasal sisteminde başbakan ve cumhurbaşkanı arasında çatışma çıkaran bir sistem olmasından kaynaklanacağı, bunun tezlikle düzeltilmesi gerektiği değinilen diğer bir konudur.
Katılımcıların soruları üzerine ülke gündemini meşgul eden başkanlık sistemi ile paralel yapı konularında da görüşlerini aktaran Sayın Bakan özetle şu ifadeleri aktarmıştır: “Hiçbir iktidar kendi iktidarını başka biriyle paylaşmaz. Memleketi etmek için cemaat gibi yapılanmalara değil siyasete girmek gerekli. Paralel yapılanma kesinlikle yanlıştır. Fakat bunları müdahale etme noktasına getiren de ında verilen imtiyazlarla bu hükümettir. Bu kavgayı bitirmek gerek…” sözleriyle paralel yapıyla ilişkin düşüncelerini belirtmiştir. Başkanlık sistemiyle ilgili ise “Başkanlık ve parlamenter sistemin her ikisi de demokratik. Cumhuriyet parlamenter sisteme göre kurulmuş. Fransa’ya bakın. Koalisyonlar arasındaki sürekli çıkan krizi önlemek için yarı başkanlık sistemine geçtiler. Bizim de bu krizlere gelmeden önce önlem almamız gerek diyen bir grup var, bir de rejim değişikliği ülkeler kurulurken yapılır diyen bir grup. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının yetkisi yok, bundan dolayı sorumluluğu da yok. Fakat başkanlık sisteminde attığı her imzada başkan mecliste hesap verir. Eğer bu kabul edilirse başkanlık sistemi olabilir fakat ben hem yetkiyi elimde tutayım hem de sorumluluk almayayım. Öyle bir yönetim şekli olmaz.” Dedi.


Yorumlar
Kalan Karakter: