Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Ödül Töreni'ne katıldı. Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, gittiğikleri yerlerde farkı ortaya koymak gerektiğine işaret ederek, "Merhametini yitirmiş bir dönemde bizler aynı da merhametin temsilcisi, vicdanların sesi olmak durumundayız. Bizim farkımız bu olmalı" .
Batı ülkelerinin zenginlik, refah bakımından çok ileri düzeyde klarını, Afrika'da, Asya'da, Güney Amerika'da bambaşka bir manzarayla karşılaşıldığını vurgulayan Erdoğan, "Oralardaki milyarca insanın gözyaşı, ahı, kanı, emeği, doğal kaynağı üzerinden batıda kurulan bir refah düzeni var. Biz, asla garibin, mazlumun, mağdurun, yoksulun, ezilmişin sırtından bir refah düzeni kurmayız, kuramayız. Buna ne inancımız ne kültürümüz ne de tarihimiz izin verir. Mazlumların gözyaşından, mağdurların kanından beslenen bir zenginlik bize ateşten gömlek olur, hepimizi yakar. Biz başkalarının emeğini ve kaynağını sömürmek üzere kurulu bir medeniyet inşa etmeyiz, edemeyiz. Gözyaşıyla ıslanmış ekmek boğazımızdan geçemez, kan bulaşmış para bize mutluluk getirmez. Biz, bunun için Suriye diyoruz, Mısır, Filistin, Myanmar diyoruz. Biz işte bunun için dünya beşten büyüktür diye haykırıyoruz" diye .
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dünyadaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun diğer 191 üyesi, bunların iki dudağının arasına mahkum. Öyle bir adalet düzeni olabilir mi? Böyle bir haklar düzeni olabilir mi? Böyle bir özgürlük dünyası olabilir mi? Olamaz ve olmuyor da... İşte bunun için uluslararası sistemin çarpıklıkları, yanlışları, eksikleri her platformda insanlığı eziyor ama biz de bunu yüksek sesle ifade ediyoruz.
Davos'ta 'one minute' ysek bundan dolayı k. Sadece İsrail'e değil, dünyadaki tüm zalimlere tüm mazlumlara sahip çıkma adına bunu yaptık. Amerika'da evlerinin içinde alçakça katledilen, Suriye Türkmeni kardeşlerimiz için sayın Obama'ya 'Neredesin Başkan?' derken tüm dünyanın vicdanına sesleniyorduk. Derdimiz buydu.
Biz insan değerinin inançla, ülkeyle, ırkla, renkle ilgili olmadığına inanıyoruz. Yaratılmışların en şereflisi insanoğlunun her bir ferdinin canı, hayatı aynı şekilde değerlidir, aynı şekilde azizdir. Paris'te öldürülen 12 kişi için dünyayı ayağa ranların, Suriye'de katledilen 350 bin mazlum karşısında üç maymunu oynaması kabullenebileceğimiz bir durum değildir. Bunu da görmemiz lazım. Sesleri çıkıyor mu? Çıkmıyor. Niye susuyorlar? Fransa'da yürüyorsun, ama 350 bin kişi öldüğü Avrupa Birliğinin sesi çıkmıyor. Amerika havadan geliyor bombalıyor o ... Şöyle başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz lazım. Bu millete yakışan budur. Esasen aynı çarpıklık ülkemizdeki bir takım çevreler için de geçerlidir."
Üniversite öğrencisi Özgecan'ın öldürülmesi
Konuşmasında üniversite öğrencisi Özgecan'ın öldürülmesine de değinen Erdoğan, şöyle konşutu:
"Evine gitmek için bindiği otobüste teröristler tarafından diri diri yakılan kızımız için ses ıkarmayanlar, eylem sırasında ölenler için Türkiye'yi ayağa rmaya çalıştılar. Bunlar kendi ülkesine, kendi milletine, kendi insanının değerlerine, kültürüne o uzaklar ki geçtiğimiz günlerde hunharca katledilen Özgecan'ımızın ölümünü dans ederek güya protesto ediyorlar. Bu ne biçim iştir ya? Önce sen biliyorsan bir Fatiha oku, bilmiyorsan bir rahmet dile, ailesine bir başsağlığı dile...Dans ediyor... Bunun kültürümüzdeki yeri nedir? Adeta sanki o ölümden zevk alıyor. Bu, bu anlama gelir. Ölüm karşısında, acı karşısında dans etmek nedir kültürümüzde? Belli. Tabii ateş düştüğü yeri yakar. Özgecan kızımıza ben bir kez daha Cenab-ı Allah'tan rahmet, acılı ailesine, enlerine ve bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Bu alçaklığın, bu canice, vahşice yapılan bu katlin failleri yasamsun oto kiralamadılar. İnşallah hakkettikleri cezayı da en ağır şekilde almaları için bizzat davanın takipçisi olacağım, şu anda da zaten takip ediyorum."
"Kadına şiddet konusu Türkiye'nin kanayan yarası"
Kadına şiddet konusunun Türkiye'nin kanayan bir yarası ğunu belirten Erdoğan, "Bizim inancımızda insan, eşref-i mahlukattır, yani yaratılmışların en şereflisidir. Dikkatinizi çekiyorum, erkek denmiyor, kadın denmiyor, çocuk denmiyor, ya? İnsan deniyor. Bizim kültürümüzde de kadının ayrı ve özel bir yeri vardır. Selçuklu'yu anarken, Terken Hatun'u, Osmanlı'yı anarken, Hayme Ana'yı, Bala Hatun'u, Nilüfer Hatun'u anmadan geçemeyiz. Annesi Hafsa Valide Sultan'ı zikretmeden Kanuni Sultan Süleymanı'ı anlatamayız. Zübeyde Hanım'ı anmadan Gazi Mustafa Kemal'i anlayamayız. Cumhuriyetin kuruluşunda da kadınlarımız çok önemli roller üstlenmiş ve çok büyük fedakarlıklar yapmışlardır" ifadelerini kullandı.
50 TL'lik banknotlarda Fatma Aliye Hanım
Erdoğan, 50 TL'lik banknot hazırlanırken, "Bir de tarihimizde başarılı hanımlarımız var. Onlardan bir tanesinin resmini de buraya koyalım" ğini aktararak, Osmanlı'nın son döneminin ve Cumhuriyetin ilk döneminin önemli romancılarından Fatma Aliye Hanım'ın resminin konulduğunu anlattı.
Buna rağmen kimi töre denilerek kadının şahsiyetinin yok edildiğine, kimi çağdaşlık denilerek kadının metalaştırıldığına şahit olunduğuna işaret eden Erdoğan, "Buradan açıkça ifade ediyorum: Kadını zayıf görerek, kadını korunmasız görerek, kadını aciz görerek ona şiddet uygulayan her kim olursa olsun alçaktır, zavallıdır. Kadına şiddet uygulamak, Allah'ın emanetine ihanet etmektir. Cahiliye döneminde kız çocuklarını cinsiyetlerinden dolayı diri diri toprağa gömenle, üstünlüğünü göstermek için kadına şiddet uygulayan arasında nazarımızda hiçbir fark yoktur. Cahiliye döneminde kadını bir eşya gibi alıp satanla; bugün medyada, sokakta, işyerinde onu bir meta gibi pazarlayan arasında biçim nazarımızda yine hiçbir fark yoktur" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün siyasi hayatı boyunca kadınları her alanda hak ettikleri konuma getirmenin çabası, mücadelesi içerisinde ğunu, kadına şiddete karşı da metalaştırılmaya karşı da korumak için onlarla birlikte mücadele ettiğini, etmeye devam edeceğini vurguladı.
Kurucusu ğu siyasi partide kadınların siyasette erkeklerle eş değer düzeyde temsili için her türlü çabayı gösterdiğini, Türkiye'nin en yaygın, en aktif, en iyi çalışan kadın teşkilatlanmasını gerçekleştirdiklerini ifade eden Erdoğan, buna rağmen, kadınların henüz yeterli siyasi temsil düzeyine ulaşamadıklarını bildiğini belirterek, "Ama bu konuda geçmişle mukayese edilemeyecek bir mesafe katedildiğini de teslim etmeliyiz" .
Başbakanlığı döneminde, kadınların ekonomik ve sosyal hayattaki durumlarını düzeltmek, ileriye taşımak için pek çok çalışma yürüttüklerini anlatan Erdoğan, Anayasa'da, kanunlarda, yönetmeliklerde yaptıkları değişikliklerle her alanda kadınları maruz kları cinsiyet eşitsizliğinden kurtarmanın çabası içinde klarına işaret etti.
"Siz beyefendilere sesleniyorum"
2009 yılında kurulan TBMM Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile bu konunun Mecliste sürekli denetim ve izleme altında olmasını temin ettiklerini, 2012'de çıkarılan Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un, bu alanda gerçek bir devrim niteliğinde ğunun altını çizen Erdoğan, aynı çerçevede yürütülen pek çok çalışmayla bu hususta Türkiye'de yeni bir dönemin başladığına inandığını dile getirdi. Eğitimde ve istihdamda kadınlara pozitif ayrımcılık uygulayan pek çok projeyi, pek çok uygulamayı hayata geçirdiklerini, son olarak kadın istihdamını teşvik edecek bir dizi kanun değişikliğini gerçekleştiklerini bildiren Erdoğan, "Tüm bunlar elbette önemli ama daha önemlisi bütün bu yasal değişikliklerin uygulamasındaki eksiklikleri gidermek için ek tedbir ve müeyyide mekanizmaları geliştirilmektir. Ancak böylelikle uzun vadede zihinlerdeki, kafalardaki anlayış da değişecektir. Özellikle karar mekanizmalarının büyük çoğunluğunu oluşturan siz beyefendilere sesleniyorum: Bu olay hepimizin kızının başına gelebilirdi. Bu konuyu bu hassasiyetle sizler, bizler sahiplenmedikçe gerçek bir iyileşme mümkün olmayacaktır" diye .
Erdoğan, Özgecan Aslan'ın vefatıyla ortaya çıkan hassasiyetin bu yönde yeni bir dönemin başlangıcı olmasını istedi.
Bu olayı günlük siyasete alet etmek isteyenleri kınayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biraz önce başkalarının emeğini sömürmekten, gözyaşıyla ıslanmış ekmekten bahsettim. Bu hassasiyetimiz uluslararası düzenle sınırlı değildir, olmamalıdır. Yaptığımız işlerde de aynı titizliği göstermek mecburiyetindeyiz. Sizler, iş yaptığınız yerlerde aynı da ülkemizi temsil ediyorsunuz. Sadece ticari bir şirket olarak değil, bu milletin somut tezahürü ve adeta aklanmış bir yüzü olarak oralarda bulunuyorsunuz. Biz, insanı en değerli, en kutsal varlık olarak gören bir milletiz. İnsanın bu vasfı, her yerde, her durumda geçerlidir. Elbette yaptığınız işlerden kar edeceksiniz, para kazanacaksınız. Kimsenin buna itirazı olamaz. Bununla birlikte üstlendiğiniz misyonun da bilinciyle hareket etmek durumundasınız. Sizlerden çalıştırdığınız işçilerden, mal aldığınız, iş yaptırdığınız alt yüklenicilere herkesle ilişkilerinizi bu bakış açısıyla kurmanızı bekliyorum. Aynı sektörde faaliyet gösteren diğer ülke şirketlerinden farkınızı daha kaliteli, daha hesaplı iş yapmanın yanında insan odaklı, hak temelli bir anlayışı ortaya koyarak da gösterebilirsiniz."
Paylaşım kültürü
Ortaklık kültürünün de çok daha farklı şekilde ileriye taşınabileceğini ifade eden Erdoğan, "Rekabet belki dönemimiz içinde faydalı gibi görünse de aynı da birinin bir diğerini sömürme aracı olarak görüyorum" .
Türklerin paylaşımcı, dayanışmacı, ahilik kültürüne sahip bir millet ğunu aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Öyleyse bu paylaşım kültürü içinde bunu sürdürecek olursak, bu projeyi gel beraber yürütelim. Diğer projeyi de gene beraber yürütelim. Bir üçüncü projeyi de diğer iki arkadaşımız yürütsün. Bunu ğimiz gün, inanın Türk milletinin önünde kimse duramaz. Biz bunu başarır, aşabiliriz. İster doğrudan kendi elinizle, ister bu konuda çalışan kamu ve sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla bulunduğunuz ülkelerde mutlaka yardım faaliyetleri de gerçekleştirin. Oradaki işiniz bittiğinde geride sadece inşa edilmiş binalar, köprüler, yollar değil, aynı da kazanılmış gönüller bırakın. İnanın bu şekilde davrandığınızda çok daha el üstünde tutulduğunuzu, çok daha fazla tercih edildiğinizi göreceksiniz. Aynı şekilde ülke içindeki çalışmalarınızda da bu anlayışı güçlendirmelisiniz. Ülkemizin hem mali ve teknik kapasite hem insan gücü hem hukuki altyapı olarak geldiği yer, geçmişle mukayese edilemeyecek derecede ileri bir yerdir. Açıkçası ben artık insanca çalışma şartlarına sahip olmayan, işçi sağlığı ve iş güvenliği standartlarına uygun olmayan hiçbir şantiye, hiçbir iş yeri görmek istemiyorum. Sadece kendinizin değil, iş yaptırdığınız herkesin, taşeronlarınızın da aynı şartları sağlamasını teminle mükellefsiniz. İstihdamı arttırmaya ne önem veriyorsak, çalışma şartlarını iyileştirmeye de o önem veriyoruz. Bu mevzuat değil, zihniyet meselesidir. Bunu çözmemiz lazım. Büyüyeceğiz, güçleneceğiz, kazanacağız ama kimsenin ahını almadan, kimsenin hakkına girmeden bunu yapacağız. Medeniyet iddiamıza halel getirmeden, inancımıza, tarihimize, kültürümüze, onurumuza uygun şekilde gelişeceğiz, ilerleyeceğiz."
Merhameti, vicdanı, şefkati olmayan bir ülke ve toplum olarak, refahı arttırmanın asla tercih edecekleri bir yol olmadığını bildiren Erdoğan, "Ben tüm iş adamlarımızın, tüm iş verenlerimizin çalışmalarını hakkaniyete, ahilik ilkelerine bağlı şekilde yürütme konusunda azami hassasiyeti göstereceklerine inanıyorum. Her bir iş adamımızın, yaptığı işteki başarısını iyi ahlakla, doğrulukla, yardımerlikle taçlandıracağına yürükten inanıyorum" .
Yorumlar
Kalan Karakter: