Allah, kitabında "İşte bu din, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar, siz doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder." (En’am, 6/153) diyerek Müslümanların bugün içinde bulunduğu ahlaki çöküşün sebebini gözler önüne seriyor. Peki, Allah’ın dosdoğru olarak işaret ettiği Kur'an yolundan uzaklaşan Müslümanlar nasıl bu hale geldi?
“Ne var ki halimizde?” diyenler olabilir. Ancak asıl soru "Ne yok ki?" olmalı. Kur'an, insana hayat kılavuzu olarak ne yap diyorsa yapmıyor, ne yapma diyorsa da yapıyoruz. Ahlak, bu konunun en temel unsuru. Peygamber Efendimiz "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" derken, Allah da kitabında Peygamber Efendimize ithafen, "Şüphe yok ki sen yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4) diyor. Kitap ve sünnetin "ahlak, ahlak" diye seslenmesine rağmen bu kadar çok torpil, rüşvet, yalan, haset ve kibir neden? İşte Rabbimiz, En’am suresi 153. ayetiyle bizlere bunun sebebini açıklıyor: Doğru yoldan sapmamız.
Bir de şöyle bir grup var ki Allah kitabında Yahudi bir zümreyi eleştirerek, günümüz Müslümanlarına adeta ayna tutuyor. "Tevrat'ı okuduğunuz halde, içindeki ilahi hükümleri şahsen uygulamayı bir kenara bırakıp unutarak, insanlara Allah'a itaati, iyiliği ve hayrı mı emrediyorsunuz? Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" (Bakara, 2/44). Görünen o ki, biz de aklımızı başımıza almayacağız. Rabbim, bizi doğru yola yönlendir.
1. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
2. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder, ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.
Kur’an’a ve Peygamber Efendimizin yaşamına baktığımızda, O'nun vahiyden önce de ahlak sahibi olduğunu görüyoruz. Zaten bu nedenle Allah, Peygamber Efendimiz ile bağlantı kurmadı mı? Buradan çıkarılacak sonuç çok açık: Allah, ancak ahlak sahibi olanları doğru yola iletir. Ahlak ve tevhid anlayışı vücut bulmadan bir insan gerçekten Müslüman olabilir mi?
Bu strateji bugün başarılı olmuş görünüyor. Hristiyan adetlerini benimsemeyen, kiliseye gitmeyen, vaftiz olmayan ama Hristiyan gibi yaşayan bir nesil yetişti. Bugün Hristiyan gibi yaşayıp Müslüman gibi gömülüyoruz. Bunun en büyük sebebi, En'am suresi 153. ayetine kulak vermememiz ve Peygamber Efendimizin ahlakına dair Hz. Aişe'nin "Onun ahlakı Kur’an’dı" (Müslim, Müsafirin, 139) sözünü anlamamamızdır.
ADEM DEMİREL
“Ne var ki halimizde?” diyenler olabilir. Ancak asıl soru "Ne yok ki?" olmalı. Kur'an, insana hayat kılavuzu olarak ne yap diyorsa yapmıyor, ne yapma diyorsa da yapıyoruz. Ahlak, bu konunun en temel unsuru. Peygamber Efendimiz "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" derken, Allah da kitabında Peygamber Efendimize ithafen, "Şüphe yok ki sen yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4) diyor. Kitap ve sünnetin "ahlak, ahlak" diye seslenmesine rağmen bu kadar çok torpil, rüşvet, yalan, haset ve kibir neden? İşte Rabbimiz, En’am suresi 153. ayetiyle bizlere bunun sebebini açıklıyor: Doğru yoldan sapmamız.
Bir de şöyle bir grup var ki Allah kitabında Yahudi bir zümreyi eleştirerek, günümüz Müslümanlarına adeta ayna tutuyor. "Tevrat'ı okuduğunuz halde, içindeki ilahi hükümleri şahsen uygulamayı bir kenara bırakıp unutarak, insanlara Allah'a itaati, iyiliği ve hayrı mı emrediyorsunuz? Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" (Bakara, 2/44). Görünen o ki, biz de aklımızı başımıza almayacağız. Rabbim, bizi doğru yola yönlendir.
AHLAK VE TEVHİD OLMADAN İSLAM OLUR MU?
Herkes ahlaktan bahsediyor, ancak kimse bu ahlakı yaşamaya gayret göstermiyor. Tolstoy’un şu sözleri, bu durumu mükemmel özetliyor:1. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.
2. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder, ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.
Kur’an’a ve Peygamber Efendimizin yaşamına baktığımızda, O'nun vahiyden önce de ahlak sahibi olduğunu görüyoruz. Zaten bu nedenle Allah, Peygamber Efendimiz ile bağlantı kurmadı mı? Buradan çıkarılacak sonuç çok açık: Allah, ancak ahlak sahibi olanları doğru yola iletir. Ahlak ve tevhid anlayışı vücut bulmadan bir insan gerçekten Müslüman olabilir mi?
ÖNCE AHLAK
Ahlakın öncelikli olduğunu biliyoruz, fakat bu zaten bilinen bir şey değil miydi? Hristiyan misyonerler, Orta Çağ’dan itibaren İslam coğrafyasında kendi medeniyetlerini hakim kılmak için pek çok yola başvurdular. Ancak istedikleri başarıyı elde edemeyince yeni bir strateji geliştirdiler. 1935 Kudüs Misyonerlik Konferansı'nda bu yeni taktik açıkça ortaya kondu. Oryantalist Rahip S. Zwemer’in konferanstaki sözleri, günümüzde hala geçerli olan bir stratejinin temelini attı: “Sizden Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyoruz. Asıl göreviniz Müslümanları İslam dininden uzaklaştırmak. Bunu çağdaşlık adı altında yapın; Allah’ı ve Peygamber’i tanımayan bir nesil idealsiz, tembel ve nefisperest olur.”Bu strateji bugün başarılı olmuş görünüyor. Hristiyan adetlerini benimsemeyen, kiliseye gitmeyen, vaftiz olmayan ama Hristiyan gibi yaşayan bir nesil yetişti. Bugün Hristiyan gibi yaşayıp Müslüman gibi gömülüyoruz. Bunun en büyük sebebi, En'am suresi 153. ayetine kulak vermememiz ve Peygamber Efendimizin ahlakına dair Hz. Aişe'nin "Onun ahlakı Kur’an’dı" (Müslim, Müsafirin, 139) sözünü anlamamamızdır.
SALAVAT ALGIMIZ
Kur'an'da "Allah ve melekleri şüphesiz Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin." (el-Ahzâb, 33/56) buyrulmaktadır. Bu ayetin karşılığı, ahlak içinde tevhidi yaşamak ve insanlığa örnek olmaktır. Peygamberimize getirilecek "salavat" da böyle bir anlayışla yaşamak olmalıdır. Gerçek anlamda Peygamber'e salavat getirmek, onun ahlakını yaşamakla olur, dil ile ifade etmekle olmaz…ADEM DEMİREL