TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (105)
Bu durum da ayrıca belirtilerek Madanoğlu ve Köksal'ın dokunulmaz-lıklarının rılması talep edilmiştir. Komisyonda yapılan oylamada Cemal Madanoğlu hakkındaki karar on üç üyeden birinin muhalif, birinin çekimser oyuna karşılık on bir üyenin oyuyla Osman Köksal hakkındaki karar da sekiz üyenin oyu ile benimsenmiş, Cumhuriyet Senatosu kontenjan üyeleri Cemal Madanoğlu ile Osman Köksal'ın yasama dokunulmazlıklarının rılmasına karar verilmiştir.1085 Ret oyu veren Tabii Senatör Mucip Ataklı gerekçesinde bütün iddiaların MİT elemanı Mahir Kaynak'ın teyp bantları ile tespit ettiği bilgilere ve verdiği raporlara dayandığını, teknik gelişmeler her türlü montajı mümkün kıldığından ve sadece teyp bantlarının delil sayılamayacağını belirtmiştir. 27 Mayıs ekibi içerisinde Atatürkçülük görüşü dışında ve kendi anayasalarının hudutlarını aşarak komünizme hizmet edecek bir ferdin bulunmasının mümkün olmadığını, Cemal Madanoğlu ve Osman Köksal'ın Marksist bir zihniyete dayalı düzen değiştirme ithamının en büyük insafsızlık olacağını vurgulamıştır.1086 Osman Köksal hakkında ret oyu verenlerin ortak görüşü hakkında daha fazla yazılı delilin olmaması yönün r.1087 En ilginç konuşma Ahmet Yıldız'dan gelmiştir. Yıldız biraz da Senatonun varlığı ve yetkileri noktasından yaşanan tartışmalara da atıfta bulunarak: “Sayın Madanoğlu ve Sayın Köksal'ın burada devrimciliğe yaraşan bir davranışla, elbette ki dokunulmazlığın rılmasından yanayım. Bir kez daha “Türkiye Cumhuriyeti Senatosu ciddi işlerle uğraşmıyorsunuz” suçlaması ile mahkemeden kararın geri dönmemesini dilerim. Başvurup vurmayacaklarına ben karışmam. Ama eğer bir daha dönerse -iki defa - ciddi işlerle uğraşın, der gibi bu yüce organın haysiyetini koruyanlar, onun kararlarının böyle bozulmamasını, ciddi kararlar vermesini de sağlamakla görevli ğunu hatırlatmak ve bunun gereğini yapmak için ben dokunulmazlığın rılmamasından yanayım”1088 demiş ve tavrını ortaya koymuştur. 1082 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.332. 1083 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.333. 1084 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.335. 1085 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.335. 1086 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.337. 1087 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.338-339. 1088 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.382. Tüm bu konuşmalar sonunda oylamaya geçilmiştir. 12 Mart Muhtırası'ndan sonra Başbakan Nihat Erim'in imzasıyla Senato Anayasa ve Adalet Komisyonuna tasarı ile Madanoğlu'nun dokunulmazlığı 26 hayır oyuna karşılık, 98 evet oyu ile rılmıştır.1089 Madanoğlu Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayı reddederek, tıpkı bazı tabii senatör arkadaşları gibi, “Anayasayı tağyir ve tebdil ederek, TBMM'yi görevden alıkoymak için gizli bir ittifak kurmak” suçundan hakim karşısına çıkmıştır. Madanoğlu ile beraber; Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, İlhan Selçuk, Altan Öymen gibi gazeteci yazarlar da yargılanmıştır.1090 Madanoğlu 6 Eylül 1971'de tutuklanmış, açılan dava 2 Ekim 1974'te tüm sanıkların beraat etmesiyle sonuçlanmıştır.1091 12 Mart Muhtırasının Verilmesinde İç Etkenlerin Rolü Türk solu açısından: TİP'in, iktidar yürüyüşünde bekleneni verememesiyle artık ülkedeki rejimin adı: Filipin, cici ve sandıksal demokrasi olarak küçümseniyor; sosyalizme gidiş yönünde silahlı bir mücadeleden başka hiçbir çözümün geçerli olmadığı savunuluyordu.1092 Türk solunun önceki dönemlerin aksine gitgide taban bulmaya başlamasının tarihi, altmışlı yıllardır, denilebilir. Yirminci yüzyılın başında dar bir aydın hareketi olarak filizlenen Türkiye solu, Marksist klasikleri batı dillerinden okuyarak bilinçlenen kısıtlı sayıdaki entelektüelin müktesebatındaydı. Zaman içinde TCK 141-142'nci maddelerinin gölgesinde Haydar Rıfat tarafından neredeyse kuşa çevrilerek yapılan tercümelere rağmen az da olsa belli bir taban bulmuştu lakin özellikle altmışlı yıllarda, görece yetkin tercümelerle özellikle yüksek öğrenim gençliğinin istifadesine sunulmuş; bir Marksist külliyat da ortaya konulmuştu. Bu yayın bolluğunun, üniversite öğrencileri arasında sol bilinçlenmeyi sağladığı söylenebilir. Bu çerçevede başlayan sol siyasi örgütlenmeler, sayıca çok olmayan ancak etkinliği yüksek özellikler göstermeye başlıyordu. Üniversitelerde faaliyete geçen Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) Devrimci Gençlik Federasyonu'na (Dev-Genç) dönüşüyor; kimi ulusal meseleler antiemperyalist bir ruhla işleniyor; (Petrol Kanunu, Amerikan üsleri gibi) özellikle üniversite yerleşkelerinde, fakülte binalarında yoğun bir propaganda furyası estiriliyordu.1093 Furyayı estirenlerin sadece öğrencilerden ibaret olmadığı, örneğin dönemin ODTÜ rektörü Prof. Dr. Erdal İnönü,1094 Ankara Üniversitesi SBF Dekanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal1095 gibi isimlerin aşırı solu koruyup kolladığı iddiaları daha 12 Mart öncesinde dillendirilir olmuştur. Gerilimin tırmanmaya başlamasından sonra, sola karşı duyulan tedirginlik aynı tabanda farklı ideolojik saiklerle hareket eden başka kesimlerden de aksülameller gelmesine olmuştur. Yakın dönem Türkiye tarihine “Kanlı Pazar” olarak geçen 16 Şubat 1969 Olayı, 1089 Milliyet, 3.7.1971, s.1. 1090 Milliyet, 20.7.1971, s.9. 1091 Milliyet, 3.10.1974, s.7. 1092 Bu ifadelere bir örnek olması açısından bkz. “Cici demokrasi için pazarlık”, Devrim, 23 Aralık 1969. aktaran: Hasan Cemal, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım, İstanbul: Doğan Kitapçılık AŞ, 1999, ss. 192–193 arasındaki numaralandırılmamış sayfalar. 1093 Petrol Kanunu uyarınca, yabancı petrol şirketlerinin, başka ülkelere sattıkları fiyatlardan % 35 daha pahalı petrolü Türkiye'ye sattıkları iddia edilmektedir. Bkz. Harun Kara, Olaylı Yıllar ve Gençlik, İstanbul: May Yayınları, 1975, s.66. 1094 “Ülkü Ocakları, Erdal İnönü'nün banka soyanlarla görüşme yaptığını ileri sürdü”, Tercüman, 21 Ocak 1971. 1095 Bkz. A. Baki Tuğ, Türkiye Gerçekleri ve Soysal Davası (12 Mart 1971), Bursa: Ak Ofset, 1995. çatışma olgusunun kitlesel mahiyete dönüşmesinin ilk örneği olarak görülebilir.1096 ABD 6. Filosunu protesto etmek isteyen bir gruba, başka bir grubun saldırmasıyla yaşanan olaylarda 2 kişi ölmüştür. Türk-Amerikan ilişkilerinin başlangıçtaki havasının nasıl aksi istikamete dönüştürdüğü noktasında, 16 Şubat 1969 tarihi, bir anlamda milat olarak kabul edilebilir.1097 İşçi Hareketleri Özellikle DP'li yıllardan itibaren ivme kazanan sanayileşme olgusu ve bunun paralelinde ortaya çıkan toplumsal hareketliliğin yarattığı kentsel doku değişikliğinin belirleyiciliği, siyasetin kutuplarını da değiştirmiş, yeni çatışma alanları ortaya çıkarmıştır. Toplumsal pastadan daha çok pay li-">li isteyen kesimlerin sendikal mücadele yoluyla politize olmalarının başlamasıyla birlikte, sosyalist kesimleri umutlandıran ilk kitlesel büyük gösteri 15–16 Haziran 1970 tarihinde meydana gelmiştir.1098 Ertuğrul Kürkçü'nün bu husustaki yorumu şudur: Aslında o günden bu güne işçi hareketinin sendikal yapısı pek değişmiş sayılmaz. Hepsi birden cılızlaşmış olmakla birlikte, kamu sektöründe daha çok TÜRK-İŞ, özel sektörde daha çok DİSK örgütlü idi ve DİSK'in mücadelesi işçileri, üretilen değerden kendilerine düşen payı almada çok daha güçlü bir biçimde savunduğu için1099 dev adımlarla gelişince DİSK'i frenlemek için geliştirilen Yeni Sendikalar Yasası 15–16 Haziran 1970'teki büyük işçi protestosuna, büyük işçi ayaklanmasına yol açtı ve olağanüstü durumlarda güç sahiplerinin neye başvuracaklarına dair küçük bir temsil yarattı. Sıkıyönetim ilan edildi İstanbul'da ve hepimiz gördük ki bu mücadele böyle sürünce bütün Türkiye bir sıkıyönetim altında yaşayacaktır.1100 Yeni sendikalar yasa tasarısının onaylanmasıyla pasifize edilen DİSK'in yönettiği yürüyüş, İstanbul–Kocaeli bandında başlayarak çatışmaya dönüşmüştür. Üç işçi ve bir polisin öldüğü olaylar sonrasında, İstanbul ve Kocaeli'nde sıkıyönetim ilân edilmişti. Bu iki büyük sanayi kenti arasındaki güzergâhı takip eden işçiler, karşılarında set oluşturmaya çalışan asker ve emniyet güçlerine karşı direnişe geçmişler, sendikal haklarının kısıtlanması anlamına Sendikalar Yasasındaki değişikliği protesto etmeye başlamışlardı. Türk-İş'i sendikal platformda tek konfederasyon haline getirmeye çalışan hükümet tasarısı , Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun (DİSK) gücünü etkisiz kılmayı amaçlıyordu.1101 1948 tarihli Sendika Özgürlüğüne ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin Sözleşmeyi benimseyen Türkiye'de, sendika seçme özgürlüğünü kısıtlayan böyle bir yasanın çıkarılması, ilginçtir.1102 1096 “Taksim'de 30 bin kişi dövüştü 2 ölü var”, Akşam, 17 Şubat 1969. Ayrıca bkz. Kara, Olaylı Yıllar ve Gençlik, s.162 vd. 1097 O dönemin havasını yansıtan şu habere bkz. “Dost Amerikan filosu hararetle karşılandı. Amiral Biery'nin 'Son Posta'ya beyanatı: Samimî bir dostluğun nişanesi olarak sahillerinizi selâmlarız”, Son Posta, 3 Mayıs 1947. 1098 Anıl Çeçen, Türkiye'de Sendikacılık, Ankara: Özgür İnsan Yayınları, 1973, ss.146–148. 1099 DİSK'in yürüttüğü sendikal mücadele ile diğer sendikaların aynı işkollarındaki grevler sonrası elde edilen kazanımlar karşılaştırıldığında gerçekten de DİSK'in ne etkin ğu anlaşılmaktadır. Bkz. Ahmet Aker, 12 Mart Döneminde Dışa Bağımlı Tekelleşme, İstanbul: Sander Yayınları, 1972, ss.105-108. 1100 Ertuğrul Kürkçü'nün 31.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 10.30– 12.06]. 1101 15-16 Haziran olaylarının CHP'de bulduğu yankı şu eserden takip edilebilir: 274, 275 Sayılı Yasa Değişiklikleri ve CHP, Ankara: Ulusal Basımevi, 1970. Can kayıplarıyla neticelenen yürüyüş ile birlikte sıkıyönetim ilân edilmişti. Bu sıkıyönetim, yetmişli yıllarda sürecek uzun soluklu sıkıyönetim-lerin başlangıcı olacaktır.1103 Türkiye'deki işçi kesiminin ülke sanayi-leştikçe gerek miktar, gerekse nitelik olar-ak sergilediği değişim, politize olmalarıy-la birlikte, büyük bir kitlesel hareketliliğe yol açmıştır. Ertuğrul Kürkçü'nün bu husustaki açıklaması şöyledir: Eğer sayılardan söz edecek olursak çok kısaca söylemek isterim. 1963'te 2 milyon 745 bin işçi sayısı, 1971'de, sadece 8 yıl içerisinde iki katından fazla arttı, 4 milyon 55 bin olmuştu. 1963'te 296 bin sendikalı işçi sayısı 1971'de 1 milyon 200 bin , bugünkünden fazlaydı yani. Sendikalaşma oranı ise yüzde 10,8'den yüzde 29,6'ya yükseldi. Ve işçi hareketi, sendikalar ve işçi hareketine dayalı bir sosyal mücadele anlayışı Türkiye'de çok önemli bir uyanış sağladı. İşçi hareketi aynı da öğrenci hareketine yol gösterdi, işçilerin sendikalaşmak için, sendikayı iş yerlerine sokmak için uyguladıkları mücadele yöntemleri öğrenciler için ğu topraksız köylüler için de esin kaynağı . 1965–70 arasında Türkiye'nin özellikle Ege ve Çukurova kırlarında hazine arazilerine el koymuş toprak sahiplerine karşı köylüler çok önemli çıkışlar yaptılar. Toprak sahipliği üzerinde, topraklar üzerindeki hak sahipliği iddiasını sorguladılar ve devlet ağaların tarafında yer aldıkça köylüler için bu, devlet ile ilişkilerini yeniden gözden geçirecekleri bir dönem . Hükümetin taban fiyatı siyasetleri ve Türk parasının özellikle 1969'da yüzde 30 devalüe edilmesi karşısında üretici köylü-ler çok büyük bir başrıya giriştiler ve eksel köylü uysallığından Türkiye'de eser kalmadı. Ve tabii aydınlar bunlardan etkilendiler, yani Türkiye özetle çok bü-yük bir sosyal hareketlilik içerisine girdi. Memduh Tağmaç'ı böyle ran buydu.1104 Öğrenci Hareketleri Türkiye'de kanın ilk aktığı eylemlerin öğrenci hareketleri esnasında gerçekleştiği düşünüldüğünde, bu yıllarda öğrenci liderliğinde bulunmuş Ertuğrul Kürkçü'nün anlatımının çok yararlı olacağı düşünülmektedir: Öğrenci hareketi, esasen gücünü Türkiye'nin tarihinden alıyor. Ben 12 Mart, 12 Eylül, diğer tarihi olayları yorumlarken düşülen şu sığlığın bize yol göstermeyeceğini düşünüyorum. İşte, öğrenciler, yabancı, bilinmeyen güçler, karanlık kuvvetler tarafından kışkırtılarak harekete geçtiler. Bu bence tamamen fasarya, hiçbir aslı faslı olmayan, benim pratiğimde hiçbir tanık olmadığım, ya da buna yeltenenler ysa da kolayca savuşturabildiğimiz bir meseledir. Genciz ama ahmak değildik hiçbirimiz. Neyin ne ğuna dair bir fikrimiz vardı doğrusu. DEVAMI PAZARTESİ...