TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (61)
“Tabii, daha önceden, daha farklı iddialarda ğu üzere, mesela kıyma makineleri meselesi, herkesin çok iyi bildiği veya büyükbabamın Harp Okulunu imha edeceği meselesi. Bütün bunlar bilinçli olarak maddi yönüyle, vatana bağlılığı yönüyle”.465 464 Bedii Faik'in 26 Haziran 2012 Tarihli Görüşme Tutanağı. 465 Nilüfer Gürsoy–Emine Gürsoy Naskali'in 11Ekim 2012 Tarihli Görüşme Tutanağı Kars ve Ardahan'ın Ruslara satıldığı iddiası Demokrat Partililerin Yassıada'ya götürülmeleri esnasında gördükleri fena muamelelerin de sebepleri arasında zikredilmektedir. Tahkikat Komisyonu üyelerinden Mehmet Önder'in hatıratında yer alan anekdot şöyledir: En feci, esasen kalp hastası rahmetli Lütfü Kırdar'ın karşılaştığı muamele . Uçağın kapısına gelince, neşesinden kabına sığamayan Hava Subayımız, adını, soyadını, hangi vekil ğunu yüksek sesle haber verdi ve hemen arkasından, babası yerindeki yaşlı, muhterem insanın belinin ortasına, utanmadan, sıkılmadan, Allah'tan da korkmadan sert bir tekme indirdi. Onu merdivenlerden aşağıya adeta boşluğa yuvarladı… Aşağıdaki azgın topluluğun: -Döne döne başın döndü namussuz. Moskova'ya niçin gittin, Kars ve Ardahan'ı satmak için mi?... Mukavelesini imzalamak için mi? Sesler geliyordu...466 Mehmet Önder'in hatıratına göre Demokrat Partililer Yassıada'da tutuklu bulundukları esnada da MBK üyeleri tarafından da bu kabil ithamlara maruz kalmışlardır. Rıfkı Salim Burçak'ın hatıratında Demokrat Parti'nin Kars ve Ardahan'ı Ruslara sattığı iddiasının darbenin hemen akabinde DP'lilerin henüz Harbiye'de tutuldukları bir esnada radyodan da duyurulduğu bilgisi yer li-">li tadır. Oysa Başbakan Adnan Menderes ile birlikte İngiltere'de bulunan Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü'ye vekâlet eden Ethem Menderes Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Faik Hozar'ın göndermiş ğu 31.5.1953 tarihli ve 68 numaralı şifreli teli okumuştur. Buna göre Rusya 7 Haziran 1945 günü istediği Kars ve Ardahan ile Boğazlardaki üs talebinden vazgeçtiğini ifade etmiş; böylece de iki komşunun ilişkilerini yıllar boyu gergin tutan bir unsuru rdığı anlaşılmıştır.467 Uşak ve Kayseri Olayları DP'nin yıkılışına giden yol, 29 Nisan 1959'da, 48 milletvekili, partililer ve gazetecilerden oluşan büyük bir kalabalığın başında, kendi deyimleriyle “Büyük Taarruz”u başlatan İsmet İnönü tarafından açılmıştır. CHP gezisinin ilk durağı Uşak'tır. Olaylar burada başlamıştır. Burada hükümet tarafından organize edil-diği sanılan bir grup göstericiden on altı yaşındaki birinin attığı taş İnönü'nün kafa-sına isabet ederek yaralamıştır.468 İktidar ve muhalefet yandaşları birbirleri-ne gir-mişlerdir. Sonraki duraklarda da olaylar hep birbirini izlemiştir. İnönü Ankara'ya dönünce, yine olaylar çıkmıştır, 11 Mayıs 1959 günü, Mecliste CHP'lilerle DP'liler birbirlerine girmişler, karşılıklı küfürleş-meler ve yumruklaşmalar içinde camlar kırılmış, yaralananlar olmuştur. 469 Bu durum CHP tarafından devamlı gündemde tutuldu ve bu yüzden ülke çapında ortam gerginleşmiştir. Bu hadise askerler arasında da İnönü'ye duydukları saygıdan dolayı huzursuzluğa olmuştur. Daha sonra İnönü İzmir'e oradan da İstanbul'a gitmiş orada havaalanından şehre gelirken arabası bir grubun saldırısına uğramıştır. Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki muhalefetin etkisini kırmaya yönelik teşebbüsler etkili olamamış, aksine CHP'nin trendini yükseltmiştir. Son olarak Kayseri'de Yeşilhisar yakınlarında İnönü ve taraftarları için 466 Mehmet Önder, Yassıada'da Millî İrade Nasıl Mahkûm Edildi, İstanbul: Dem Yayınları, 1990, s.73. 467 Rıfkı Salim Burçak, On Yılın Anıları (1950–1960), Ankara: Nurol Matbaacılık, 1998, s. 170–172. 468 Milliyet, 30.4.1960. 469 Milliyet, 12.5.1960. verilen emre askerler itaat etmemişlerdir. Bu durum da göstermiştir ki, DP ordudan destek alamamış, aksine CHP asker yakınlaşması artmıştır.470 Büyük Taarruzu başlatan İnönü'ye Uşak'ta taş atıldığı ve başının hafifçe kanadığı olay DP'nin tahammülsüzlüğünün ve diktacı rejim arzusunun bir delili olarak lanse edilmiş-tir. Bu olayda DP ve DP'lilerin de kabahatinin bulunduğu aşikâr olmakla birlikte olayın içyüzünün anlatılandan farklı ğu da yenilerde yazılmıştır. Güngör Yerdeş, bu olayın İnönü'yle beraber gezide bulunan bir gazetecinin eliyle DP'lilere 'n…' işareti çektikten sonra vuku bulduğunu yazmıştır: “Tren yavaş yavaş hızlanıyor. Paşanın bulunduğu koridordayız. Pencerelerin camını indirip âdeta üst üste yığılmış şekilde perondaki Demokrat Partilileri seyrediyoruz. İçimizden biri sağını solunu dirsekleyip bir pencereyi aniden kaplıyor ve sol elinin avcunu açıp uzatarak, sağ elinin başparmağını işaret parmağı ile yüzük parmağının arasından geçirip tokmak şeklinde uzattığı sağ bileğini o sol avcunun içine yerleştirip sıkarak seyretmekte Demokratlara 'Naaa!' diye bağırıp başlıyor sallamaya… Aman yarabbi, ne için bu çılgınlık… Bu işareti, terk etmekte ğumuz perondaki Demokratlara yapıyor. CHP'liler ise, uzaklaşan treni alkışlayarak Paşalarına bağlılıklarını göstermekteler. Ama arkadaşımızın maksadı ne? Bizimki ne için yapıyor bunu? Ve işte bundan sonra başlıyor taşlama… Gelelim çılgın meslektaşımıza… Hayatı komplolar üzerine kurulmuştur desem yalan olmayacak. Aldırmıyormuş gibi görünüp, inceden inceye araştırıp provokasyonunu öyle hazırlayan bir hadise yaratıcısı… Paşayı uğurlamaya CHP'liler meslektaşı trene bindirmeden önce âdeta öpücük yağmuruna tutmuşlardı. Sırtını sıvazlayıp kucaklayarak âdeta teşekkür ediyorlardı. DP'liler de o sırada sadece homurdanıyorlardı diyebilirim”. 471 Komisyon Güngör Yerdeş'in hatıratını yazmasından sonra vefat etmesi sebebiyle kendisinin bilgisine başvuramamıştır. Ancak Uşak Olayları esnasında Kim Dergisi adına geziyi takip eden ve taş atıldığında İsmet İnönü'nün yanında bulunan Orhan Birgit'e bu husus sorulmuş, kendisi şu cevabı vermiştir: BAŞKAN - Rahmetli İnönü'nün Uşak gezisinde -bir gazetecinin- istasyondaki Demokrat Partililere eliyle bir işaret yaptığı, olayların da bu hareket neticesinde alevlendiği, başladığı ve İnönü'nün başına atılan bir taşla yaralandığı söylenir. Bu haberi yapan gazeteciyi biliyor musunuz? ORHAN BİRGİT – Hayır, bu haber yapılmadı ki. Demokrat Partili vatandaşlar Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını uğurlamaya gelmemişlerdir herhâlde yani hoş-âmedî yapar gibi “Hayırlı yolculuklar.” demeye gelmemiş-ler. Onlar oraya gelmişler, o Uşak Polis Müdürü de onlarla beraber İsmet Paşa'ya taş atıldı, taşlardan bir tanesi Paşa'nın başına isabet etti, bir tanesi de yanındaydı… BAŞKAN – “Bahsedilen o hareketi yapan gazeteciyi biliyor musunuz?” diyorum. ORHAN BİRGİT – Öyle bir hareket yapıldığını bilmiyorum. Savunma babında konmuş şeyler olabilir. BAŞKAN - Yani o esnada orada bulunan gazeteciden birisinin anısında yazıyor, o gazeteciyi de gerekirse verebiliriz. ORHAN BİRGİT – Bilmiyorum ben kimse. BAŞKAN - Güngör Yerdeş. ORHAN BİRGİT – Evet, Güngör Yerdeş… BAŞKAN - Okuduğum gibi yazdı Güngör Yerdeş. 470 William Hale, Turkish Politics and Military, Routledge, London 1994, s. 106. 471 Güngör Yerdeş, Başkentte Önemli Olaylar ve Yazamadıklarım, Ankara, Ümit Yayıncılık, 2006, s.24–27. ORHAN BİRGİT – Yok, hayır yani Hamdi Avcıoğlu vardı, ben vardım; ikimizin de başı yarıldı o tarihte.472 28–29 Nisan Olayları ve Üniversitelerin Tutumu İstanbul Üniversitesi olaylarında rektörün izni olmaksızın yapılan polis müdahalesi esnasında rektörün tartaklandığı iddiaları, kimi öğretim üyeleriyle polisler arasındaki arbede, 27 Mayıs sabahı neredeyse üniversitenin intikamcı bir tutumla hadiseye yaklaşmasına olmuştur. Darbenin hemen ardından, bir daha asla diktacı bir yönetimin iktidara gelmesine, laiklikten ödün verilmesine mani olacak anayasanın yapılması için davet edilen öğretim üyelerinin işe önce hukuki manada yapılanın adi bir hükümet darbesi sayılamayacağını içeren görüşle başlamaları, DP iktidarına karşı duyulan husumet hiyerarşisinde ilk sırada klarını göstermektedir.473 Önde darbecilerin yapılacak tutuklamaların dar bir kitleyi kapsaması gerektiği yönündeki eylem planına karşı dile getirdikleri itiraz da bunu kanıtlar niteliktedir.474 28–29 Nisan 1960 tarihli İstanbul ve Ankara Üniversitelerindeki gösteriler her ne darbe öncesinde bir anlamda bardağı taşıran son damlalar olmuşsa da; iktidar-üniversite ilişkisinin yönü ve seyrinin hiç de iç açıcı olmadığını gösteren önemli bir hadise vardır. Bu da dönemin Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu'nun, 1956–1957 öğretim yılında fakültenin açılış töreninde iktidar aleyhinde yaptığı bir konuşma iyle bakanlık emrine alınmasıdır. Feyzioğlu bu konuşmasında, üniversitenin asli vazifesinin hürriyet ortamı içinde hakikati arama, edinme ve açıklama ğunu belirterek aksi takdirde nabza göre şerbet veren bir kurum olup çıkacağını belirtmiştir. Konuşmanın basına aksetmesinin ardından bakanlık emrine alınan Feyzioğlu, üniversiteden istifa etmiş ve CHP saflarında siyasi mücadeleye başlamıştır.475 DP ile yıldızı bir türlü barışmayan üniversitenin, muhalefete geçmesinin gerekçelerinden en önemlisi 1933 Üniversite Reformudur.476 Reform ile birlikte inkılâba hizmetle vazifeli üniversitenin, yüklendiği mesuliyetle birlikte kazandığı önem 1950'den itibaren gitgide azalmıştır. DP'nin kendisine dayanak olarak seçtiği kesimleri tatmin noktasında daha bir istekli olması, nasıl bürokrasi ve ordunun eksel hâkimiyetini zedelediyse, üniversite de bu yeni politikadan incinmiştir. Bayar'ın izahıyla: “ananevi iktidar ortakları ilmiye, kalemiye ve seyfiye arasındaki ittifaka reaya lehine” müdahil DP, bunun bedelini 27 Mayıs darbesiyle devrilerek ödemiştir.477 472 Orhan Birgit'le 11 Ekim 2012 Tarihli Görüşme Tutanağı. 473 Görüşün tam metni için bkz. “Anayasa Komisyonunun Raporu”, Ak Devrim, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1960, ss.64–66. 474 Profesörler, masumiyet karinesini tersine çevirerek, yapılan tahliyelerin yersiz ve yanlış ğunu belirtiyorlardı. Devrilen hükümet mensuplarının hepsinde suç karinesi mevcuttu ve buna binaen: “Aksi ispat edilene hepsi suçludurlar” demektedirler. İpekçi ve Coşar, İhtilalin İçyüzü, s.276. Nitekim tahliye edilenler yeniden toplandılar. 475 Gürcan Bozkır, “Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu'nun Siyasi Kişiliği”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 1996–1997 Cilt 2, Sayı:6–7, s.208. Feyzioğlu, siyasete girmeden önce kısa süreli bir tereddüt yaşadı. Acaba CHP'den mi, yoksa Hürriyet Partisi'nden mi siyasete girmeliydi? Yalçın Küçük'ün aktardığına göre bu hususta iki seçkin öğrencisinin görüşünü merak etmişti: Taner Timur ve Yalçın Küçük. Küçük'ün naklettiğine göre Timur, HP'yi tavsiye ederken, kendisi CHP'yi önermiştir. Feyzioğlu sonunda CHP'yi tercih etmiştir, bkz. Yalçın Küçük, Aydın Üzerine Tezler–5 (1830–1980), İstanbul: Tekin Yayınevi, 1988, s.737. 476 Nurşen Mazıcı, “Öncesi ve Sonrasıyla 1933 Üniversite Reformu”, Birikim, Sayı:76, Ağustos 1995, ss.56–70. 477 Celal Bayar (Anlatan), Bir Darbenin Anatomisi (27 Mayıs İhtilali), Yazan İsmet Bozdağ, İstanbul: Emre Yayınları, 1991, ss.12–13. Üniversite kürsülerinden iktidarın icraatını eleştiren öğretim üyelerinin bu tavrına karşı iktidarın tutumu da bir o sert olmuştur. Bakanlık emrine almanın yanı sıra, emekliye k etme, hakkında soruş-turma açma gibi tedbirler üniversiteyle iktidar arasındaki köprülerin adeta atılması sonucunu yaratmıştır.478 Özellikle ülkenin iki büyük üniversitesin-de başlayan gösterilere hamilik yapan öğretim üyelerinin darbenin hemen erte-sinde, devrik hükümet mensuplarına, dar-beyi bizzat gerçekleştirenlerden daha sert tutum almalarına olmuştur.479 DEVAMI YARIN...