TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (50)
Türkiye'ye gönderilen 394 Amerikalı uzmanın görüşleri çerçevesinde yardım-ların %60'ı tarım alanında kullanıldı. Böylece, 1950'lerin başlarında Türkiye, dünyanın en önde buğday üretici-lerinden . Diğer yandan, tarım alet-lerinin de yurtdışından alınması iyle, bakım-onarım ve yedek parça maliyetleri Türkiye'nin dış ticaret dengesini olumsuz etkiledi. Bu durumda, uzun vadede yardımla miktarın büyük bölümü dolaylı olarak ABD'ye geri döndü. ABD, yardımların karayollarının gelişmesi için de kullanılmasını istiyordu. Böylece karayolu yapımı, demiryolu yapımına tercih edildi. Karayolu ulaşımının düzelmesiyle Türkiye'ye ithal edilen yabancı otomobil ve otobüslerin sayısı ve buna bağlı olarak petrol ihtiyacı arttı. Türkiye'nin Marshall Planı çerçevesinde aldığı ekonomik yardımın miktarı da tartışma konusu . Türkiye'nin aldığı yardım, tüm Marshall yardımlarının yalnızca binde 36'sını oluşturdu.323 Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan sürecin, Türkiye'deki sosyal yaşama da büyük etkileri . Amerika Birleşik Devletleri'nin Türk kamuoyundaki imajı güçlendi. Amerikan mallarını kullanmak bir prestij haline geldi. Amerikan çizgi romanlarının gelmesiyle çocuklar Amerikan kahramanlarını benimsediler. Bu süreçte, Türk kamuoyunda Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı büyük bir ilgi ve hayranlık yaşandı. Tüm bunlarla birlikte, Türkiye, Truman Doktrini ve Marshall Planı sürecinde Amerika'dan aldığı destekle Sovyet taleplerini geri çevirebildi. Bu süreç, bir dönem için Sovyetler Birliği'ne karşı Türkiye'nin güvenliğini sağladı. Yapılan askeri yardım, büyük oranda Amerika için eski sayılabilecek malzeme ve silahtan oluşsa da, o dönem için Türk Ordusu'nun modernizasyonunu sağladı. Ayrıca Marshall Planı ile tarıma yapılan yatırım, tarımda kullanılan malzemenin kalitesinin ve teknolojisinin yükselmesine ve Türkiye'nin büyük bir hamle yaparak tarım üretiminin artmasına önemli katkı sağladı. Sonuç olarak, Truman Doktrini ve Marshall Planı ile yaşanan süreç, Türkiye'nin iç ve dış dengelerinde çok büyük değişimlere olurken, Soğuk Savaş yıllarında yaşayacağı yaklaşık 50 yıllık dönemin de yönünü belirledi.324 1946 Seçimleri ve DP'nin Muhalefet Süreci İdeolojik olarak CHP'den farklı olmayan DP, daha az merkeziyetçi ve daha az bürokratik bir devlet öngörmüştür. Yine de bu model, İnönü'nün hesaplarına tümüyle uygun bir gelişim de gösterme-miştir. Gerçi model, tüm solu ve meşru olmayan sağı oyun dışında tutmada, kendisinden bekleneni vermiştir. Ancak, muhalefetin beklenenden çok daha hızlı gelişmesi, yönetimin birçok umudunu da yıkmıştır. DP kurulur kurulmaz, basının, iş çevrelerinin, aydınların ve geniş halk kitlelerinin desteğini hızla kazanarak, tüm yurtta yayılmıştır. Bu gelişimi yavaşlatmak için, CHP iki tür önleme başvurmuştur. Birinci türün amacı, halkın teveccühünü kazanıp DP'ye kaymayı durdurmaktır. Örneğin, Haziran 1946'da tek dereceli seçim usulü kabul edilmiş325, yine Haziran'da basın yasasının hükümete gazete kapatma 322 Oral Sander, Türk-Amerikan İlişkileri 1947–1964,AÜSBF Yayınları,1979,Ankara, s.55. 323 Oran, a.g.e., s. 542. 324Barış Ertem, “ Türkiye-ABD İlişkilerinde Truman Doktrini Ve Marshall Planı” Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12 Sayı 21, Haziran 2009, s.377-397 325 Cumhuriyet, 31.5.1946. yetkisi veren hükmü rılmış, üniversiteye özerklik tanınmıştır.326 İkinci tür önlemin amacı ise muhalefetin güçlenmesini engellemektir. Bu tür önlemler içinde en göze batanı, 1947'de yapılması gereken genel seçimlerin aniden bir yıl öncesine alınması, böylece, henüz altı aylık geçmişi muhalefetin doğru dürüst örgütlenmesine fırsat bırakılmamasıdır. Bununla birlikte 21 Temmuz 1946 genel seçimleri, tam bir baskı içinde geçmiştir. Seçimlerden önce 6 Haziran 1946'da hükümetin hazırladığı yeni bir seçim kanunu yayınlanmıştır. Artık seçimler tek dereceli ama yine çoğunluk esasına göre yapılacaktır. Türk siyasal yaşamında 1876 yılından beri uygulanan iki dereceli seçim sistemi terk edilmiştir. Basit çoğunluk esasına dayanan seçim sistemi 1960'a siyasal bunalı-mın kaynaklarından biri olacaktır. DP erken seçim için tam hazırlıklı değildir. Kurulalı henüz 6 ay olmuştur. Kısa bir tereddütten sonra seçime girmeye karar verilmiş ve yoğun bir seçim kampanyası başlatılmıştır. Demokratların yaptığı mitinglere büyük kalabalıklar katılmaya başlamıştır. Bu durum, DP'ye yönelik baskıyı da beraberinde getirmiştir. Bazı DP'li yöneticiler yaralanmıştır. Ama en vahimi Adnan Menderes'in kâhyasının öldürülmesi olayıdır.327 1946 yılındaki ilk çok partili seçimlerde ilk kez bir siyasal rekabet yaşanmıştır. Seçimler büyük bir heyecan içinde yapılmıştır. DP 465 milletvekilliği için 273 aday göstermiş, bunun da ancak 62'si seçilebilmiştir. Ancak daha oy verme sırasında itirazlar başlamıştır. DP'nin seçim öncesinde ve sonrasında en çok eleştirdiği konu, seçim yasasının antide-mokratik hükümleridir. Seçimlerin ardın-dan da usulsüzlük yapıldığını öne sürerek eleştiri dozunu arttırmıştır. Bu amaçla İstanbul başta olmak üzere Bursa, Balıke-sir, Adana, Konya ve Ankara'da büyük mitingler yapılmıştır. Seçim sonuçlarına itiraz edilmişse de bir sonuç çıkmamıştır. Gerçekten de Türkiye'nin birçok yerinde seçime hile karışmış ve usulsüzlükler yapılmıştır. Bu süreçte yapıldığı iddia edilen usulsüzlükler iyle 1946 seçimleri “hileli seçimler” olarak anıla-caktır. DP, seçim ve yargı güvencesinin sağlanmadığını, hükümet ile memurların tarafsız kalmadığını ve seçimlerin CHP'nin baskı ve müdahalesi altında geçtiğini ısrarla vurgulamıştır. CHP ise DP'yi halkı ayaklanmaya kışkırtmakla suçlamıştır. Sonbaharda yapılan il genel meclisi üyelik seçimi de benzer bir hava da geçmiş, gerilim tırmanmıştır. Türkiye alışık olmadığı muhalefetle tanışmış, parlamentoda sert tartışmalar yapılmıştır. Çok partili siyasal yaşam üzerinden henüz bir yıl geçmiş olmasına rağmen Hürriyet Misakı ile başlayıp 12 Temmuz Beyanna-mesi ile sona eren ilk ciddi siyasal kriz patlak vermiştir. CHP hükümeti, bu kriz sonrasında DP'yi gayrı meşru ilan etme noktasına gelmiştir.328 İşte bu aşamada DP'nin takındığı tutum, Türkiye'de, sınırlı da olsa çok partili demokrasinin yerleşmesi bakımından, son derece önemli olmuştur. DP, meşruiyet sınırlarının dışına çıkmamaya özen göstermekle birlikte, bu sınırlar içinde olabilecek en cesur muhalefeti kararlılıkla sürdürmüştür. DP'nin baskıya karşı en etkili aracı, on binlerce insanın toplandığı büyük meydan gösterileri olmuştur. Türk siyasal yaşamında bunun ne denli büyük bir yenilik ğu açıktır. 329 DP'nin demokrasi mücadelesi, ilk önemli sonucunu 10–11 Mayıs 1946'da vermiştir: CHP'nin Olağanüstü Kurultayında parti tüzüğünde yer alan “Milli Şef” ifadesi rılmış ve “Değişmez Başkan” yerine “Genel Başkan”ın seçimle gelmesi esası kabul edilmiştir. Mücadelenin ikinci önemli sonucu, 5 Haziran'da tek dereceli seçim kanunun kabul 326 Cumhuriyet, 13.6.1946. 327 Cumhuriyet, 19.7.1946. 328 Alkan, a.g.e., s. 53–54. 329 Eroğul, “Çok Partili…”, s. 116. edilmesidir. Ertesi yıl Recep Peker'in 1 Nisan'da İstiklal Mahkemeleri'nin henüz rılmamış ğunu hatırlatan tehdidi bir yana bırakılırsa,330 demokratik gelişme açısından daha ümit vericidir. DP'nin (7–11 Ocak 1947 tarihinde yapılan) Büyük Kongresinde Hürriyet Misakı karar altına alınmıştır. Buna göre, demokratikleşmenin tam ve gerçek anlamda sağlanabilmesi için: a) Antidemokratik kanunların rılması, b) Seçimlerin yargı denetimi altında yapılması, c) Cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının ayrılması gerekmektedir.331 Bu karar 7 ay sonra kısmen etkisini göstererek, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 12 Temmuz 1947'de, “12 Temmuz Beyannamesi” olarak anılan bir bildiri yayınlamak zorunda kalmıştır.332 İnönü yayınladığı bildiri ile tarafları sükunete davet etmiş, çatışmayı uzlaşmaya, kavgayı barışa çevirmiştir. Seçimle oluşan parlamentodaki muhalefet partisi DP'nin meşru ğunu ısrarla belirtmiştir. Çok partili demokrasi-nin yürüyeceğini vurgulaması ise Türki-ye'yi rahatlatmıştır. Böylece çok partili siyasal yaşama geçişte son derece önemli bir rol oynayan İsmet İnönü, ilk krizin de atlatılmasını sağlamıştır. CHP 1950'ye geçen dönem içinde ılımlı politikalar takip etmeye çalışmıştır. Bürokratların tarafsızlaştırılması, gizli oy açık sayım gibi demokratikleşmeler sağlanmıştır. Recep Peker yönetimindeki uzlaşmaz, ka-tı, merkeziyetçi hükümetin yerine Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay gibi ılımlılar-dan kurulu hükümetler getirilmiştir. Sonuç olarak 1945-50 arası dönemde siyasi aktörlerin bilinçaltına yerleşen “biz” ve “öteki” kavramları daha da belir-ginleşmiştir. Çok partili bir sistemin işle-yebilmesi için gerekli kurumsal düz-enlemelerin yapılmamış olması, 1950'de iktidarın el değiştirmesinin lerinden birisi olmuştur. Ayrıca 1950 sonrası ikti-dar-muhalefet arası ilişkilerin işleyişinde ortaya çıkan sorunlara bu beş yıllık dö-nemde yaşanan olumsuzluklar da etki etmiştir. 330 Cumhuriyet, 2.4.1947. 331 Vatan, 12.1.1947. 332 Cumhuriyet, 13.7.1947. 2. Türkiye'nin Demokrat Partili Yılları 1950 Seçimleri ve DP'nin İktidara Gelişi Seçim Öncesinde Basının Tutumu Bu dönemde son derece kısıtlı bir basın hürriyeti söz konusudur. Özellikle 1925 sonrasında Takrir-i Sükûn Kanunuyla,333 rejim otoriter bir karakter kazanmış, neyin yazılıp neyin yazılamayacağı noktasında Matbuat Umum Müdürlüğünden yapılan telkinler katı yaptırımlara bağlanmış-tır.334 1930'un sonlarında girişilen çok partili hayata geçiş denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması, yeni kurulan parti etrafında yayın yapan gazetelerin de basın camiasından çekilmesine olmuş ve rejim yeniden tek partili otoriter nin altında tek sesli karakterine dönmüştür.335 Türkiye Atatürk'ün vefatının hemen ardından kendini birdenbire yeni bir dünya ının eşiğinde bulmuştur. Bir yıl sonra sıcak çatışmaya dönüşen milletlerarası ihtilaf, tam altı sene boyunca harbe girip girmeme noktasındaki tereddütlü bekleyişin de etkisiyle çok partili rejime geçişi, ancak harbin demokratik (SSCB hariç) cephe tarafından kazanılması neticesinde dış dinamiklerin dayattığı bir sürpriz olarak mümkün kılmıştır.336 Basının, Dörtlü Takrir iyle Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü isimlerini sütunlarına yerleştirip bu kişilerden sempatiyle bahsetmesi DP-Basın ilişkisinin başlangıcı sayılabilir.337 Kamuoyunda sol çevreler olarak bilinen pek çok ismin bu evrede DP ile samimi yakınlığının, bir müddet sonra CHP'liler tarafından DP'nin komünizmle işbirliği içinde ğuna yönelik suçlamalar yapmalarına ğu düşünüldüğünde, ellili yıllarda, rollerin nasıl değişmiş ğu açıkça görülebilir.338 Zaten ellili yıllarda basının büyük bir kısmı da DP'nin, 1946–1950 arasındaki vaatlerini yerine getirmediği suçlamalarıyla muhalefete geçtiklerini ifade edeceklerdir. 333 Bu sürecin, basın açısından tam anlamıyla trajedi ğu görülüyor. İlk kapatılan gazete ve dergiler, Tevhid–i Efkâr, İstiklâl, Son Telgraf, Aydınlık, Orak Çekiç ve Sebilürreşat'dı. Şeyh Sait İsyanını dolaylı olarak kışkırttıkları gerekçesiyle tutuklanan bazı gazeteciler ise şunlardı: Eşref Edip, Velid Ebüzziya, Abdulkadir Kemali (Öğütçü), Fevzi Lütfi (Karaosmanoğlu), Sadri Ethem (Ertem), İlhami Safa, Gündüz Nadir, Ahmet Emin (Yalman), Ahmet Şükrü (Esmer), Suphi Nuri (İleri), İsmail Müştak (Mayakon). Bkz. Mete Tunçay, T.C.'nde Tek–Parti Yönetiminin Kurulması (1923–1931), İstanbul: Cem Yayınevi, 1992, ss.142–143. 334 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 1989, s.273 vd. 335 Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999, s.142 vd. 336 Ahmet Yeşil, Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, s.54 vd. 337 Takririn tam metni için bkz. Yeşil, Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş, ss.189–192. 338 Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi (Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller), İstanbul, AFA Yayıncılık, 1996, s.154 vd. DEVAMI YARIN...