TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER

Yayınlanma: 10.09.2013 05:38 Güncelleme: 10.09.2013 05:38

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (49)

Bayar'ın açıklaması üzerine CHP yanlısı gazeteciler yorumlarında CHP kökenli kadroların kuracağı yeni partiden duydukları memnuniyeti dile getirirken, bazıları da ne tür bir muhalefet partisinin öngörüldüğünü açıkça ifade etmişlerdir. Hüseyin Cahit Yalçın'ın deyimiyle DP bir “kontrol partisi” olacaktır. Yalçın, “Bir demokraside en az iki parti olmazsa murakabe bulunamazdı. Bunun için en iyi çarenin mevcut fırka içindeki bazı zatların ayrılarak esas programda müttehit kli-">li la beraber bir kontrol partisi vücuda getirmeleri olacağını 306 Cumhuriyet, 20.5.1945, s.1. 307 Cem Eroğul, “Çok Partili Düzenin Kuruluşu:1945–1971”, Geçiş Süresince Türkiye, (der. Irvin Cemil Schick, Ertuğrul Ahmet Tonak), İstanbul, Belge Yayınları, 1990, s. 112 308 Nihal Kara İncioğlu, “Türkiye'de Çok Partili Sisteme Geçiş ve Demokrasi Sorunları”, Türkiye'de Siyaset: Süreklilik ve Değişim, ( Editörler: Ersin Kalaycıoğlu, Ali Yaşar Sarıbay), İstanbul, Der Yayınları, t.y., s. 270. 309 MKP çok partili siyasi hayata geçiş döneminde merkezi İstanbul'da olmak üzere Nuri Demirağ, Hüseyin Avni Ulaş ve Cevat Rifat Atılhan tarafından kuruldu. Parti başkanı Nuri Demirağ idi. Tüzüğü muhafazakâr bir nitelik taşıyan MKP, 1946'dan itibaren katıldığı seçimlerde hiç başarı sağlayamadı, kurucularından Demirağ da 1954 seçimlerinde DP listesinden bağımsız olarak parlamentoya girebildi. Demirağ'ın ölümünden sonra, genel kurul toplantısını yapmamış olması sebebiyle parti 22 .5. 1958 tarihinde münfesih hale geldi. Bkz. Fatma Kılınçoğlu, , “Milli Kalkınma Partisi ve Nuri Demirağ”, Gaziantep Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep, 2003. 310 Cumhuriyet, 1.12.1945, s.1. söylemiştik” diyerek bunu açıkça beyan etmiştir.311 19 Mayıs 1945'te Cumhurbaşkanı İnönü'nün bayram mesajında, sistemin demokratikleştirilmek istendiğine ilişkin dolaylı bir ifadesi göze çarpmaktadır. İnönü bunu: “İleri bir insan cemiyeti olmanın maddi şartlarını hele manevi vasıtalarını mümkün ğu çabuk tamamlamak için durmadan hamleler yapmak zorundayız. Cumhuriyetle kurulan halk si her istikamette ilerlemeleri ve şartlarıyla gelişmeye devam edecektir. Harp larının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıklar kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz Büyük Millet Meclisi ilk günden itibaren yi ele almış ve memleketi demokrasi yolunda mütemadiyen ilerletmiştir” şeklinde ifade etmiştir.312 Bu açıklamayı CHP milletvekili Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes'in imzalarıyla yayınlanan 7 Haziran tarihli “Dörtlü Takrir”i izlemiştir. Takrirde halkın, Anayasa'nın sağladığı demokratik hak ve özgürlükleri kullanmasının önündeki engellerin rılması gerektiği belirtilmiştir. Ancak bu takrir sonucu doğacak tepki imzacıların beklediği iyeyi aşmıştır. “Bunlar düzenleme istemiyor, parti kurmak istiyorlar” denilmiştir. İnönü, “Bunu partide yapmayın, karşımıza geçin, teşkilatınızı kurun ve ayrı parti olarak mücadeleye girin” deyince gelişmeler hem hızlanmış hem de yönü belli olmuştur. 12 Haziran'da CHP Grubu önergeyi gizli oturumda görüşmüş ve imza sahiplerinin oyu dışında çoğunlukla reddetmiştir. Dörtlü takrir belgesinin özeti şöyledir: Kuruluşundan beri Türkiye Cumhuriyeti'nin ve CHP'nin en temel ilkesi demokrasi prensiplerine inanmış Türk milletinin ancak bu prensiplerin uygulanmasıyla refah ve saadete ulaşacağı kanaatine bağlanmış vatandaşların bütün memlekette ve özellikle partimiz mensupları arasında büyük çoğunluk oluşturdukları şüphesizdir. Bu kanaatle milletçe arzulanan bu amacın gerçekleşmesi için gerekli gördüğümüz tedbirleri partimizin meclis grubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik. Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'yla dünyanın belki de en demokratik anayasasını meydana getirmiş, gerek ferdi hürriyetleri gerekse milletin denetim hakkını en geniş şekilde sağlama imkanını vermiştir. Burada izahına lüzum görmediğimiz Serbest Fırka tecrübesinin uyandırdığı tepkilerden dolayı siyasi hürriyetlerin kısıtlanmasına rağmen Cumhuriyet sinin demokratik gelişme yolunda ilerleme kararından geri döndüğü herhalde söylenemez. Keza II. Dünya Savaşı ile ortaya çıkan askeri tehdit bir kere daha siyasi hürriyetlerin kısılmasına yol açmış, dolayısıyla anayasanın demokratik ruhundan biraz daha uzaklaşılmıştır. Bütün dünyada hürriyet ve demokrasi cereyanlarının zafer kazandığı, devletlerin demokratik hürriyetlere uymasının güvence altına alınmak üzere ğu şu günlerde, cumhurbaşkanından en küçük ferdine bütün milletin demokratik ülküleri taşıdığından şüphe edilemez. Asırlardır bağımsız yaşayan halkımızın siyasi hürriyetleri bilinçli kullanacak iyede ğu inkar edilemez. Gerek iç gerekse dış şartlar anayasamıza hakim demokratik ruhu bugünkü siyasi hayat ve teşkilatımızda kuvvetle ortaya çıkarmak ının geldiği kanaatine bizi k etmiş bulunuyor. Bunun bir an önce gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerimizi şöyle özetliyoruz: 311 İncioğlu, a.g.e., s.270. 312 Cumhuriyet, 20.5.1945, s.1. 1- Milli hakimiyetin en tabii neticesi ve dayanağı meclis denetiminin, anayasamızın yalnız şekline değil ruhuna da uygun olarak yerine getirilebilmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. 2-Bütün yurttaşlarımızın siyasi hak ve hürriyetlerini ilk anayasamızın imkan verdiği genişlikte kullanmasının imkanı sağlanmalıdır. 3-Bütün parti çalışmaları bu esaslara uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Takririmizin Büyük Millet Meclisi'nde parti grubunun açık oturumunda müzakeresini rica ederiz.”313 CHP takrirde dile getirilen demokrasi talebine karşı çıkmamış, imza sahiplerinin isteklerini kanun değişikliği teklifi hazırlayarak getirebileceklerini, parti tüzüğüyle ilgili talepleri karara bağlama merciinin kurultay ğunu, dolayısıyla konunun grupta görüşülmesinin mümkün olmadığını söylemişlerdir. DP, takrir sahiplerince 7 Ocak 1946 tarihinde kurulmuştur. DP'nin kuruluşu CHP yanlısı basın organlarında inçle karşılanmış ve istenilen tipte bir parti kurulmuş olmasından duyulan memnuniyet dile getirilmiştir. New York Times gazetesi yeni partinin “Majestelerinin sadık muhalefeti” gibi düşünüldüğünü ileri sürmüştür. Bu durum DP'nin “muvazaa partisi” olacağı iddialarına yol açmış ve DP içindeki muhalefet, ilerleyen dönemde partinin kurucularını bu yönde suçlamıştır. 314 DP'nin kuruluşunda rol oynayan Bayar ve Menderes gibi iki önemli isim ile kadrolar CHP'de milletvekili statüsünde kişilerdir. Özellikle Bayar, gerek İttihat-Terakki döneminde ve gerekse milli mücadele döneminde etkin faaliyetlerde bulunmuş ve hatta milli mücadelenin bazı bölgelerinde göstermiş ğu faaliyetler ile yeni kurulacak Türk Devleti'nin temel yapı taşlarından biri olarak roller üstlenmiştir. Atatürk döneminde ise savunduğu liberal politikalar ile İsmet İnönü'nün devletçi modeline karşı Atatürk tarafından tercih edilen bir isim olmuş ve İş Bankası'nın kuruluşunda aktif olmuş ve hatta 1927 tarihinden itibaren başbakanlık koltuğunda iktidar kadrolarını etmiştir. 315 Adnan Menderes'in politik hayatı ise 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda başlamıştır. Bu partinin kapatılmasından sonra ise Menderes, Atatürk ile yaptığı -5 dakika olarak planlanan ama yaklaşık 4 saat süren- bir görüşmenin neticesinde 1931 yılında CHP Aydın milletvekili olarak meclise girmiş ve siyasi faaliyetlerine bu partinin çatısı altında devam etmiştir.316 Bu iki önemli isimle birlikte diğer arkadaşlarının Halk Partisi ile ilişkilerinin gerginleşme süreçleri, 1945 yılı içerisinde meclise k edilen ve toprak reformu amacını taşıyan “Köylüyü Topraklandırma Kanunu Tasarısı” ile başlamıştır. İktidar bu kanun tasarısını meclisten geçirerek büyük toprak sahiplerinin ellerindeki topraklardan bir kısmını alıp bunları ihtiyacı kimselere vermek istemiştir. Kendisi de büyük toprak sahibi Menderes ise bu kanun tasarısına karşılık yaptığı sert çıkışlar ile parti içerisinde sivrilmeye başlayınca artık dönüşü olmayan bir  313 Ayrıca tam metin için bkz. Mete Tunçay, “Dörtlü Takrir'in Tam Metni” Tarih ve Toplum Dergisi, No. 54, 1985, s. 15–18. Avni Özgürel, “Hâlâ Güncel Bir Manifesto”, Radikal ,8.5.2005. 314 İncioğlu, a.g.e., 271. 315Ayşe Trak, Liberalizm-Devletçilik Tartışması (1923–1939), Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.IV, İstanbul, İletişim Yayınları, 1984, s. 1085–1089. 316 Şükrü Apuhan, Öteki Menderes, İstanbul, Timaş Yayınevi, 1997, s. 87–89 sonun da başlangıcına gelinmiştir.317 Türkiye çok partili hayata geçiş sürecine girerken dış politikada Türkiye'yi ilgilendiren çok önemli bir konu yaşanmıştır. Gelişme Truman Doktrini'nin yayınlanmasıdır. Truman doktrini bu yıllarda adını aldığı Amerika Birleşik Devletleri başkanının bir politikası olarak ortaya çıkmış; demokrasi ve hürriyeti korumak amacıyla ABD'nin Türkiye'ye ve Yunanistan'a yapacağı yardımları kapsamaktaydı. İkinci Dünya ı yıllarından sonra değişen dünya dengeleri içerisinde başlayan Batı ile yakınlaşma çabaları içinde ABD'nin büyük önemi vardır. Truman doktrini ve ABD yardımları; batıdaki ''Türkiye'de demokrasi var mı?'' tartışmaları Türkiye iç politikasını etkilemekteydi. Nitekim İnönü Associated Pres muhabirine verdiği demeçte Amerikan yardımının demokrasiyi savunmak yolunda bir adım ğunu ve Türkiye ile Birleşik Devletler arasında daha sıkı münasebetler kurulmasının demokrasinin Türkiye'de sağlam yerleşmesine yardım edeceğini belirtmişti. Truman ise “Türkiye'nin bağımsız olarak bekasının ehemmiyeti büyüktür” şeklinde açıklama yapmıştır.318 Çok Partili Demokrasiye Geçiş Sürecinde Truman Doktrini ve Marshall Planı Truman doktrini, 12 Mart 1947'de Amerika Birleşik Devletleri başkanı Truman tarafından Amerika Birleşik Devletleri kongresinde açıklanmıştır. Senato'dan 23'e karşı 67 oyla geçen karar,319 9 Mayıs 1947'de temsilciler meclisinden geçmiştir. Dışişleri Bakanı Hasan Saka ile Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi Edwin C.Wilson imzalarıyla da 12 Temmuz 1947'de uygulamaya konulmuştur.320 Truman Doktrini; hem güvenliğini sağlamak, hem Batıya bağlanmak, hem de ekonomik ve askerî yardım li-">li isteyen Türk hükümetinin bu tartışmalardan etkilenerek çok partili rejime geçişini hızlandırmıştır. Türkiye'ye Amerikan yardımı, Truman Doktrini dolayısıyla sağlanan 100 milyon Dolarlık askerî yardımla başlamıştır. Truman Doktrini esas olarak askerî niteliktedir. Doktrinin ekonomik yönü ise, Türkiye'nin o sırada Batı Avrupa'da kurulmuş ve kurulmakta bulunan diğer ekonomik örgütler çerçevesi içine alınmasıdır. Bunlar içinde en önemlisi Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü çerçevesindeki Marshall Plânıdır (Avrupa'yı Kalkındırma Projesi)321. Bu Örgüt, 12 Temmuz 1947 tarihinde Paris'te toplanan 16 devletin katılımıyla yapılan konferansta oluşturulmuştur. Bu konferansa Doğu Bloğu-Sovyetlerde davet edilmiş fakat bu kabul edilmemiştir. Marshall Planı'nın amacı ekonomik işbirliğine giderek Batı Avrupa'yı sağlıklı bir yapıya kavuşturmaktır. Böylece dört yılı kapsayan (1947–1951) Avrupa Kalkınma Projesi yani Marshall yardımı başlamış oluyordu. Bu planın doğrudan sonucu şu olur: İki blok kesinleşir ve komünist dünya ile Batıyı birbirinden ayıran uçurum derinleşir. Böylece 317Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, Afa Yayınları, 1986, s. 108–125. 318 Ulus, 13.3.1947. 319 Cumhuriyet, 23.5.1947. 320 Cumhuriyet, 13.7.1947. 321 Haluk Ülman-Oral: Sander, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler, (1923-1968) II”, AÜSBF Dergisi, C:XXVII, No:1, 1972, s.20. 24. bloklardan birinin alacağı kararı diğerleri mutlaka yanıtlaması gereken bir saldırı olarak görecek ve zıtlıklar aratarak kuşkular derinleşecektir.322 1948-1952 yılları arasında alınan bu ekonomik yardımın da Türkiye açısından önemli sonuçları .  DEVAMI YARIN...

Devamını Okumak İçin Tıklayınız