TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER

Yayınlanma: 06.09.2013 05:42 Güncelleme: 06.09.2013 05:42

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (46)

Otoriteryen ve korporatist bir durum arz eden mevcut yapıları vasıtasıyla devlet, sivil görünümlü ama sivil olmayan bu kuruluşlar yoluyla sivil toplum alanına müdahil olmakta ve buraları kontrol altında tutmaktadır. 283 Haydar Çetinbaş (2010); s. 157. 284 Mümtaz'er Türköne (2005); Türkiye'nin Kayıp Halkası, Etkileşim Yayınları, İstanbul, s. 74, 75, 79. Sonuç ve Öneriler Demokrasilerde esas millî iradenin dokunulmazlığıdır. Türkiye'de her on yılda bir gerçekleştirilen darbeler, 'milli iradeyi' yok ederek, demokrasinin kesintiye uğramasına yol açmış; Türkiye'nin kanun devletinden hukuk devletine dönüşmesine engel olmuştur. Milletin temsil hakkını tehlikeye düşürecek her müdahale demokrasi, hukuk ve insan hakları ile evrensel değerleri çiğnemek manasına gelir. Millet iradesinin sürekliliğinin sağlanması ve aksamaya uğratılmaması, temsili demokrasinin temelidir. Bu yüzden demokrasi, her koşulda korunması gereken ve kültür benliğimize nakşedilmesi gereken bir değerdir. Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana atanmışlar ile seçilmişler arasında var ve gün yüzüne çıkan çekişmenin adı: Devlet - hükümet kamplaşmasıdır. Bunun arka planında, Türkiye'de kendisini devletin gerçek sahibi olarak gören bazı bürokratların, toplumun içinden çıkan seçilmişlere yönelik derin güvensizlikleri yatmaktadır. Bu hastalıklı düşünceye göre, Türkiye'de seçilmişler, bir başka deyişle siyasiler, nihai tahlilde “kendi menfaatlerini millî menfaatlerin üzerinde gören, güvenilmez kişilerden oluşmaktadır.” Bu le siyasilerin, devlet tarafından her ve her şart altında gözetlenmesi zaruridir. Bu anlayış, 1982 Anayasası'nda vücut bulan kuşkucu, kendisinden başka kimseye güvenmeyen aynı da statükocu bürokratik vesayetin de temel dayanağıdır. Türkiye'de meydana darbeler görünürde bazen sağa, bazen sola, kimi hem sola hem sağa bazen de dindarlara karşı yapılmıştır. Darbeler gerekçelendirilirken bu tür ideolojik argümanlar kullanılmış olmakla ve değişik dönemlerdeki askeri müdahalelerde, bazı kesimler diğerlerinden daha fazla diyet ödemekle birlikte fatura tüm toplum tarafından ödenmiştir. Dünya ve Türkiye örneklerinin öğrettiği; darbelerin tüm halka karşı yapılmış ğu, darbe süreçlerinin hak ve hukuk kavramlarının askıya alındığı talihsiz dönemler ğudur. Toplumun tüm kesimleri ve bunların siyasi temsilcilerinin her çeşit darbe, muhtıra ve demokrasiye müdahale süreçlerine karşı ortak tepki göstermesini sağlayacak, demokratik bilinç düzeyini yükseltecek bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Hiçbir kesim diğerinin acılarına kayıtsız kalmamalıdır. Yalnızca mağdur olunduktan sonra evrensel haklar hatırlanmamalıdır. Herkesin asgari bir ilkesel duruş göstermesi ve empati kurması insanlığın ve vicdanın bir gereğidir. Askeri müdahaleler Türkiye'nin yakın tarihinin karanlıkta kalmış dönemleridir. Sözde millet ve milletin huzuru bahane-siyle yapılanlar; yüz binlerce insanın sorgusuz sualsiz cezaevlerine ve kışlalara kapatıldığı, işkencelerin yapıldığı, geleceklerin çalındığı, idamların yaşandığı karanlık dönemler olarak anılacaktır. Darbeler; sözde toplumsal huzuru tesis etmeye lerin Edirne'den Ardahan'a tüm ülkeyi açık hava hapishanesine dönüştürdüğü, konuşmanın yasak ğu, kitlelerin dilsizleştirildiği, susturulduğu, hatta kitapların suç sayıldığı, yakıldığı, korku imparatorluğunun inşa larıdır. “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan” komisyonumuz mecliste grubu bulunan tüm partilerin ortak girişimi ve uzlaşması ile teşekkül etmiş ve faaliyetlerini sürdürmüştür. Cumhuriyet tarihinde bir ilki başaran Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu adımla ülkedeki demokrasinin ve toplumsal barışın tesisinde önemli bir kazanım sağlamıştır. Bu Komisyonun varlığı aynı da, siyasi kültürün demokratik olgunluğunun da tescili niteliğin r. Türkiye bugün, dünle mukayese edilmeyecek bir noktadadır. Bundan sonrası demokrasi kültürünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve farklılıklara saygının yaygınlaştırılması ve silahlı bürokrasi ile işbirliği içine giren sivillerin bu tepeden inmeci anlayıştan bir sonuç alamayacaklarına inandırılmasıdır, ikna edilmesidir. Dünün darbe işbirlikçilerinin ve heveslilerinin, tümünün olmasa da, nedamet ifade edici açıklamaları Türkiye'nin yarınları için umut ışığıdır. Komisyonumuz üç alt komisyon halinde çalışmalarını yürütmüş ve sonlandırmıştır. Bunlar;  27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 Muhtırası Alt Komisyonu,  12 Eylül 1980 Darbesi Alt Komisyonu,  28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi ve 27 Nisan 2007 E-Bildirisi Alt Komisyonu. Alt komisyonların ulaşmış ğu sonuçlar ile milletvekillerinin görüşlerine bağlı olarak geliştirilen öneriler: 1. Sivil Anayasa. Mevcut anayasa ile birlikte temel yasaların büyük çoğunluğu darbelerden miras kalmıştır. 12 Eylül rejiminin dolayısıyla militarist söylemin temel özelliklerini içinde barındıran anayasalar döneminin sona erdirilmesine ve milletin temsilcilerince hazırlanacak bir anayasaya her kinden daha çok ihtiyaç vardır. Halkı bir yığın düzeyine indiren hâlihazırdaki anayasayla çoğulcu demokratik bir sistem ve iç barış kurulamaz. Temel insan haklarının güvence altına alındığı; hükümetin yönetilenlerin rızasına dayandığı; çoğunluğun yönetiminde, lakin azınlık haklarının garanti altına alındığı; özgür ve adil seçimler, kanun önünde eşitliğin, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin var ğu; hükümetin anayasa ile sınırlandırıldığı; toplumsal, ekonomik ve siyasal çoğulculuğun, hoşgörü, işbirliği ve uzlaşma değerlerinin benimsendiği; tam demokrasi, çoğulculuk ve özgürlüğün esas alındığı bir kavrayışla halkın gerçek temsilcilerince, halkın önünde ve yüksek sesle tartışılmış yepyeni bir anayasa yapılmalıdır. 2. Gerçekleri Araştırma Komisyonu. Komisyonumuzun ele almış ğu konunun derinliği ve kapsamının genişliği sebebiyle detaylı araştırma fırsatı ve imkânı bulunamayan hususların ğu ortaya çıkmıştır. Bu itibarla yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle, Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Bahse konu Komisyonun Genel Kurul'un takdir edeceği süreyle çalışması ve daha geniş yetkilerle donatılmasını teminen, devlet sırrı, ticari sır ve bankacılık sırrı niteliğindeki bilgilere erişme imkânını verecek hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara paralel olarak TBMM İç Tüzüğünde de gerekli değişikliklerin yapılması sağlanmalıdır.  Darbe mağdurları: Temel insan haklarının askıya alındığı darbe, muhtıra ve post modern darbe dönemlerinde mağdur , işkenceye uğrayan, hüküm giyen vatandaşların ve kamu görevlilerinin, durumlarının incelenmesi, gerektiğinde yargılamanın yenilenmesi, haklarının iadesi, ayrıca işkence, insan hakkı ihlalleri yapan ve insanlığa karşı suç işleyen kamu görevlilerinin araştırılması ve bunların kamuoyuna ifşa edilmeleri için;  Siyasi cinayetler: Tüm darbe dönemlerine uzanan süreçlerde yoğunlaşan ve büyük çoğunluğunun faili ya da azmettiricisi bulunamayan siyasi cinayetler ile toplumda infial yaratan ve özellikle Sivas Olayları, Başbağlar ve Yavi Katliamları ile benzeri olayları araştırmak üzere;  1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Malatya ve Sivas katliamları: 12 Eylül darbesine giden yolda ülkeyi darbe ortamına hazır hale getirmek için tertiplenen olaylar ile 1990'lı yıllarda Kürt meselesini derinleştiren olaylar da dâhil, tüm cinayetlerin arka planında yer alan karanlık odakların ortaya çıkarılması maksadıyla;  Kamuoyunda hukuk dışı faaliyetler içinde bulunduklarına dair çok güçlü iddialar bulunan ve Özel Harp Dairesi, “Gladio”, “Kontrgerilla”, “JİTEM” adıyla bilinen oluşumlar: Kuruluşunda Seferberlik Tetkik Kurulu, sonra Özel Harp Dairesi ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı ismini alan, doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı birim hakkında iddia edilen hukuk dışı faaliyetlerin incelenmesi ve buraya ait ğu iddia edilen kozmik oda/odaların ve buradaki belgelerin araştırılması hususunda; ayrı ayrı araştırma komisyonları kurulması Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne önerilmiştir. 3. Devlet ve darbe mağdurları: Darbe süreçlerini yaşamış ve demokrasilerini sağlamlaştırarak normalleşmelerini tamamlamış ülkelerdeki hukuki düzenlemeleri dikkate alarak, tüm askeri darbelerin ve muhtıraların, hukuku ve demokrasiyi ağır şekilde ihlal eden fiiller ğunu ilan edecek, darbelerin asli faillerini kınayacak ve tüm mağdurlardan özür dilemeye ak tanıyacak bir hukuksal çerçeve oluşturulmalıdır. 4. Millî Güvenlik Kurulu: Askeri vesayeti kurumsallaştıran tüm mekanizmalar sivilleştirilmeli, hesap verebilen ve denetlenebilen bir yapı inşa edilmelidir. Militarist dili, devlet söyleminin ve aygıtlarının merkezine taşıyarak kendine “hükümetler ve siyaset üstü” rol biçen Millî Güvenlik Kurulunun normal bir demokraside yeri yoktur. Millî Güvenlik Kurulu uygulamalarının Türkiye'ye maliyeti; demokratik işleyişi engelleyerek siyasi, sosyal, ekonomik nitelikteki ulusal sorunların çözümünü güçleştirmiş olmasıdır. Siyasetin askeri vesayetten kurtarılması ve ülkenin her sorununun millî güvenlik kriterleri doğrultusunda tartışılmasının önüne geçilebilmesi için, Millî Güvenlik Kurulu Avrupa Birliği normlarında, sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılmalıdır. 5. Genelkurmay Başkanlığının hukuksal statüsü: Anayasada, “Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur.” şeklindeki hükümde yer alan “sorumluluğun” mahiyeti ve sınırları net bir şekilde belirlenmemiştir. Hâlâ Genelkurmay Başkanı'nın sorumluluk sınırları ve yaptırımları ile kuvvet komutanlarının Millî Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'na karşı görev ve sorumluluklarını belirleyen bir düzenleme yoktur. Bu itibarla, Genelkurmay Başkanlığının özerk, hesap vermeyen, her şeyin ve herkesin üstündeki statüsü artık son bulmalı, devlet teşkilatındaki konumu çağdaş demokratik ülke örneklerine uygun hale getirilmeli ve Genel Kurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Ya da Başbakanlığa bağlılığının idari ve hukuki yönden açıklığa kavuşturularak bu yönde yasal düzenleme yapılmalıdır. 6. İç güvenlik, asayiş ve ordu: Orduyu bir zabıta kuvveti olarak görmekten artık vazgeçilmelidir. Terörle mücadelenin yanında, kolluk kuvveti olarak görev yapan jandarma teşkilatının mevcut durumu, demokratik devletlerde olması gereken kriterlere uymamaktadır. AB ülkelerinde Jandarma, sadece Fransa ve İtalya'da vardır, ancak bunlar da Türkiye'nin Jandarma teşkilatı gibi değil tamamen sivil bir birim gibi İçişleri Ba-kanlığına bağlıdır. Jandarma teşkilatının, iç güvenlik ve adli mekanizmadaki görevi sonlandırılmalıdır. Jandarma teşkilatı, sivil bir yapılanmaya dönüştürülmeli ve demokratik teamüllere uygun şekilde denetlenmesine ak tanıyacak bir hukuksal çerçeveye kavuşturulmalıdır. 7. Ordunun demokratik denetimi: Orduya yönelik denetim işlevi pratikte tam olarak yerine getirilememekte, bu noktada ikincil mevzuatın kanuna uygun olarak ve kanunda verilmiş yetkileri kısıtlamayacak şekilde hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Bu alanda mevzuattan kaynaklanan tek istisna Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) ve şirketleri yasal düzenlemeyle Sayıştay veya doğrudan TBMM denetimine açılmalıdır. 8. Askeri yargı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benimsediği objektif ölçüte göre, Türkiye'de askeri yargı, askeri hiyerarşinin belirleyiciliği veri alındığında etki altında bir görünüm arz etmektedir. Silahlı Kuvvetlerin, iç disiplin açısından Almanya örneğindeki gibi disiplin yargılamasına sahip kılınması yeterlidir.  DEVAMI YARIN...

Devamını Okumak İçin Tıklayınız