TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (41)
9 Haziran'da ise ön sayfada sekiz sütuna “sabık iktidarın Harp Okulu öğrencileri için tasarladığı suikast tasarısı dün açıklandı” manşeti atılıyor ve haberin spotunda; “Gürsel'in subaylarla yaptığı konuşma: Harp Okulu makineliler ve bombayla imha edilecekti. Açıklanan plana göre öğrenciler yürüyüşe çıkarılıp yolda kurşunlanacak veya öğrencilere izin verildikten sonra evlerinden teker teker alınarak imha edilecekti.” yazıyordu. Neden üretildiği kolayca anlaşılabilen bu düzmece haberler, Yassıada duruşmalarında geçerli birer delil olarak kabul edilecektir. Haftalık siyasi dergi Kim, diğer birçok gazete ve dergi gibi muhalif yayınları iyle kapatılmış ve darbe sonrasındaki ilk baskısını 30 Mayıs 1960 tarihinde yapabilmiştir. Kapağında Cemal Gürsel'in resmini kullanan dergi, manşet olarak da “Milletçe Özlenen İnkılâp”ı tercih ediyor. Derginin başyazarı Ali İhsan Göğüş ise aynı gün, “Okuyuculara Mek-tup” başlıklı yazısına; “Şanlı Türk Ordusu mazisine yaraşır bir vakar ve asalet içerisinde kansız bir iktidar değişikliği yaptı” girişi ile başlıyor ve orduya yönelik abartılı bir övgü ile devam ediyor: Sayın devlet ve hükümet başkanı, Millî Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in radyo ile yaptığı ilk konuşmasında ve sonraki beyanlarında belirttiği gibi kardeşi kardeşe kırdırmak isteyen muhteris ve gözü dönmüş politakıcılara doğru yolu anlatmak bir türlü kabil olmamış, sarf edilen gayretler hep neticesiz kalmıştır. Ordu son dakikalarda duruma müdahale etmekle bir felaketi önlemiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri çilelerle, ıstıraplarla uyanan bir gecenin sabahında bütün vatanı ve milleti huzura, ferahlığa, saadet ümitlerine hazırlamış, her şey birkaç saatin içinde değişmiştir. Beklenen, dualarla tekrar edilen, özlenen emeller tahakkuk etmiştir. Ordu, millet sulh içinde yeni bir zafer daha sağlamış, Türklüğün gururunu yükseltmiştir. (Ali İhsan Göğüş, Kim Dergisi, 30 Mayıs 1960). Başyazara göre Türkiye tam bir batılı devlettir; zulme mukavemet hakkını bu derece efendice, medeni dünya ölçüsünde emsalsiz bir şekilde kullanmıştır. “Dünya siyasi tarihinde, şimdiye hiçbir ordu, demokrasi namına uyduğu endişelerle, böylesine mükemmel bir teşebbüsü gerçekleştirmiş değildir.” Göğüş, makalesinin sonunda, 27 Mayıs'ın bayram ilan edilmesi gerektiği fikrini de ortaya atıyor. “Millet, ordusu ile iftihar ediyor ve onun hazırladığı hürriyet ve emniyet havası içinde istikbale daha emin adımlarla ilerleyeceğine iman ediyordu. 27 Mayıs bunun için millî bayramdır.” Kim Dergisi'nde ise şair Behçet Kemal Çağlar, 28 256 Renan Acar (2010); s. 223-225. Nisan'da Beyazıt'ta ölen Turan Emeksiz için 23 Mayıs'ta kaleme aldığı, ancak dergi kapatıldığı için ında basılamayan bir şiirde, “Namık Gedik257 didik didik olasın, her parçanı bir çalıda bulasın, çakılasın bir kazığın üstüne, korkuluktan beter hödük olasın, … Bir tek umut sende amanın, Türk Ordusu, Türk Ordusu yetiş gel.” şeklinde dizelere yer veriyordu. İmtiyaz sahipliği ve başyazarlığını İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in yaptığı haftalık Akis Dergisi, darbeyi 29 Mayıs'ta basılan sayısıyla karşılıyor. Üzerine boydan boya çarpı çekilmiş bir Adnan Menderes resmi, altında ise “Adnan Menderes Sabık Başbakan.” Dergi, “kendi aramızda” başlıklı sunuş yazısında, okurlarıyla yeniden kucaklaşmanın incini ve kapatılma gerekçelerini sıralamaya çalışıyor. Dergi, 29 Mayıs sayısında, tutuklanan DP ileri lerinin acz içindeyken, uykulu, sakalı veya iç çamaşırlı vb. resimlerini ve güya Çankaya köşkünde ve DP'li vekillerin köşklerinde yapıldığı iddia edilen bazı özel partilerle ilgili koduları basarak rakiplerine fark atma peşin r. Hangi kaynaktan servis edildiği kolaylıkla kestirilebilecek bu haber ve söylentiler için belden aşağı ifadesi bile terbiyeli kalır. Bir sonraki 5 Haziran sayısında ise darbeden bu yana gelişen olaylar “Yurtta Olup Bitenler” başlığı altında değerlendiriliyor. Yine aynı kaynaktan servis edilen 'bilgiler' ele alınıyor. Tabi, abartının dozu da darbe öncesine göre kça artmıştır. Bunlar arasında, o sıralar ordunun bile elinde olmayan en modern silahlarla donatılmış yedi tabur büyüklü-ğünde hazır bir kıta ğu; bu kıtanın DP'nin bir emrine baktığı ve görevinin merkez garnizonun-daki normal askeri birlikleri bertaraf etmek ğu; harp okulu öğrencilerini İzmir civarındaki kamplara götürecek trenin bombalanarak havaya uçurulacağı; kıta görevi için tayini çıkan teğmenlerin kurşuna dizileceği; üniversite profesörlerinin yok edileceği ve Tarım Bakanlığı binasının bodrum katının, silah deposu olarak kullanıldığı iddiaları da var.258 Akis, aynı sayıda, İnönü'nün darbedeki rolünü belirsizleştirmek amacıyla verdiği bir demecini ayınlar. Başlık “İsmet İnönü'nün 27 Mayıs'taki Rolü”dür. Makalenin isimsiz yazarı, darbe olacağını 'büyük bir önsezi' ile önceden tahmin eden İnönü'nün “Hiç kimseyi inandıramıyorum. Ama temin ederim ki hareketten zerrece haberdar değildim” ğini aktarır. Paşa röportajında şöyle devam etmiştir. Ben onlara bu milletin baskı rejimine tahammül etmeyeceğini, çıkar yol bırakılmadığına göre ihtilâlin meşru hale getirildiğini söyledim. Şimdi, böyle söylemiş bulunduğum için hadiselerden haberdar ğumu sanıyorlar. Hâlbuki bunlar milletini iyi tanıyan bir insanın teşhislerinden başka şey değildir. Onlara Türk milletini hiç tanımadıklarını da defalarca hatırlatmıştım. Tanımamakta ısrar ettiler ve başlarına bu geldi. Renan Acar, 27 Mayıs darbesinde basının oynadığı role dair şu sonuçlara ulaşır: Mükemmel eşgüdüm tesadüf olamaz: 50 yıl önce günümüz teknolojisinin çok azına sahip bir basında, 27 Mayıs darbesinin hazırlanışı ve sunuşundaki bu uyum ve mükemmel eşgüdüm tesadüfî olamaz. Encümen-i Daniş: Darbe kararı, Mayıs ayı sonunda kendiliğinden gelişen bir sosyal tepki sonrasında değil, çok daha önceden verilmiştir. Faal ve emekli generallerin görüşmelerinde, üniversite profesörlerinin bildirilerinde, İnönü'nün de katıldığı Encümen-i Daniş toplantısında vb. gidişatı önleminin tek çıkar yolunun darbe ğu çözümüne varılmış ve bu karar basına empoze edilmiştir. 257 Namık Gedik; 1954-1960 yılları arası Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı. 258 Renan Acar (2010); s. 226-231. Yaygın bir kitlesel destekten bahsedile-mez: 27 Mayıs öncesinde oluşturulan karmaşa ve sonrasında yaratılan coşku genellikle gazetelerin ilk sayfalarında kli-">li ta, sokağa aynen yansımamaktadır. Basının iddiasının aksine, darbenin yaygın bir kitlesel destekle yapıldığı da doğru değildir. 27 Mayıs sürecinde gelişen olaylar ve gösteriler esas olarak İstanbul, Ankara ve İzmir illeriyle ve öğrenci kitlesiyle sınırlıdır. Darbe sonrasında da bu üç il dışındaki bölgelerde, bırakın yöre halkını, darbeyi gerçekleştiren birliklerin bile, bu askeri harekâtın yapıldığına dair net bir bilgileri yoktur. Babıâli'nin işbirlikçilikte yaptığı bir devrim: 27 Mayıs'ın bir devrim ğuna yaygın olarak inanılır; birilerinin devrildiği gerçekten doğrudur. Yine de bu bir inkılâp değil darbedir. Ama devrim yakıştırmasında ısrar edilecekse de bu olsa olsa Babıâli'nin işbirlikçilikte yaptığı bir devrim olabilir. Bu masalın yazarı da, kahramanı da, okuru da kusurlu-dur: Darbe süre-cinde basının kulağımıza fısıldadığı bir hikâye vardır. Bu öyküde 27 Mayıs öncesinde, kötü adam lanetlenmekte ve hep “Olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu?” konusu işlenmektedir. Askeri harekât sırasındaysa öykünün kahramanı iyi adam, kötü adamı yenerek ülkesini ve halkını kurtarmaktadır. Çok değil, (Adnan Menderes ve arkadaşlarının darağacına gönderileceğinin kesinleştiği) darbeden hemen sonraki birkaç ay içinde ise, pişmanlık hâkimdir ve tuhaf bir şekilde tema da değişmiştir. Artık kahramandan pek söz edilemez. “Olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi asar mı?” konusu işlenmeye başlar. Bizi toplum olarak uzunca bir süre uyutmayı başarmış bu masalın yazarı da, kahramanı da, okuru da kusurludur.259 Yazılı basının ve aydınların ön planda yer aldığı ve 27 Mayıs'tan yeterli dersi çıkaramamış olmanın tekrarı niteliğindeki film, bir kez daha 12 Mart 1971 Muhtırası'nda çekilmiştir. Radikal sol çevreler açıkça ordu merkezli bir darbe beklentisi içerisinde klarından ilk günlerde muhtırayı büyük bir memnuniyetle karşılamış ve desteklerini dile getirmişlerdir. Sol aydınlar, 12 Mart Muhtırasını da tıpkı 1960'da ğu gibi sağ iktidara karşı bir darbe olarak görmüş ve alkışlamışlardır. 1971 Muhtırası radyoda okununca sol hareketlerin çoğu, birbirini kutlayıp orduya önerilecek reform programları hazırlamaya girişmişlerdi; ama kısa bir içinde bunun böyle olmadığı ortaya çıktığında “müthiş bir yanılgı” yaşanmış ve darbenin devrimci subaylar tarafından değil komutanlar tarafından gerçekleştirildiği-nin farkına varılmıştır. Sol radikalizmin güçlü kalemleri Çetin Altan, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, İlhami Sosyal gibi isimlerin 12 Mart Muhtırası sonrasında kaleme aldıkları yazılarda açık bir memnuniyet ve darbeye destek verdikleri gözlenmektedir. Mesela Devrim dergisinin Muhtıradan hemen sonra yayınlanan sayısında Uğur Mumcu “Erkekseniz Karşı çıkın” başlıklı yazısında şunları yazmıştır:260 Bugüne cici demokrasinin kara dalıları ne savunmuşlarsa, bugünden sonra da aynı ilkeleri savunsunlar. Desinler ki, biz silahların gölgesinde yaşayamayız. Desinler ki tepeden inme devrimcilere karşıyız. Erkeklerse ordunun bildirisine karşı çıksınlar Evet, Halk Partililerin, Adalet Partililerin, Güven Partililerin, Demokratik Partililerin, hepsinin bir daha geri dönmemek üzere Türk siyasal hayatından atılmalarını istiyoruz. Atatürkçü meclis, bugünkü partilerin bulunmadığı Meclistir. Açıkça söylüyoruz: Ordu'yu böyle bir bildiri yayınlamaya zorlayan siyasal koşulları, bugünkü siyasal partiler yaratmışlardır. Bu düzenin sorumluları mutlaka 259 Renan Acar (2010); s. 233. 260 Davut Dursun, 2003; s. 64, 65, 67. yargılanmalıdır. (Erkekseniz Karşı çıkın, Uğur Mumcu, Devrim Dergisi, 17 Mart 1971). İlhan Selçuk da 13 Mart günü Akşam'da yayımlanan yazısında siyasilerle açıkça eğleniyor ve Muhtıra'dan duyduğu mutluluğu dile getiriyordu: Ey sandıktan çıkanlar, nasılsınız, eyi mi-siniz? Eyisiniz, eyi… Nasrettin hoca'nın kar helvasına benzer cici demokrasi mucidi İsmet Paşa'ya da sormak lazım: Nasılsınız? Ey misiniz? Eysiniz, eyi… Ya Türkiye'ye her yıl yeni bir Türkiye katma peşindeki Süleyman Bey, sen nasılsın? Eyi misin? Eyisin, eyi… Başbuğ Türkeş, senden ne haber? Komando kursların ne alemde? Necmettin Molla, şehadet parmağın havada mı gene? Şerbetçi profesör, bakalım şimdi hangi nabızlara şerbet vereceksin? Ordu bildirisi, hiçbirinizin bir ötekinden daha becerikli ğunu söylemiyor. 'Parlamento ve Hükümet' diyor. Bu sınıflandırmanın içinde tümünüz varsınız. (Nasılsınız, Eyi misiniz? İlhan Selçuk, Akşam Gazetesi, 13 Mart 1971). Solun güçlü kalemi Çetin Altan da Muhtıradan memnuniyet duymuş ve desteğini esirgememiştir. Altan muhtıranın hemen arkasından kaleme aldığı “Ve Şahmerdan Güm Diye İndi Sonunda” başlıklı yazısında mevcut siyasetçilere en ağır şekilde saldırarak adeta onlara karşı yapılan her şeyin normal ğu intibaını vermeye çalışmıştır: İnsanı insan yapan erdemlikler vardır; haysiyet, vakar tutar-lılık, dürüstlük, iye, mantık ve kültür, beyin ve yürek sahibi olmak gibi… Bir âdemoğlundan bunların tümünü birden çıkarınız, geriye bizdeki politikacı tipi kalır… Haysiyetsiz, mantıksız, kültürü az, kafasız ve yüreksiz bir rastlanmadık cehennem zebanisidir bizdeki politikacı tipi. (Ve Şahmerdan Güm Diye İndi Sonunda, Çetin Altan, Akşam Gazetesi, 14 Mart 1971). Basın dünyasında 12 Mart Muhtırasına açıkça karşı koyan ve ağır eleştiriler yönelten tek kişi Bedii Faik olmuştur. Solda ve sağda hemen herkes Muhtıraya destek yazıları kaleme alıp çeşitli örgütler yayınladıkları bildirilerle gelişmeyi onaylarken Bedii Faik, bunun kabul edilemez ğunu, 27 Mayıs tecrübesini yaşamış bir ülkede buna destek verilemeyeceğini, asla makul ve kabul edilebilir bir gerekçesinin olmadığını yazmıştır. DEVAMI PAZARTESİ...