TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (25)
Yasal yollar yetmemiş, neticede Özgür Gündem Gazetesi, plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken, adı geçenin, yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir. Böylece 100 kişiye yakın ğu tespit edilen ve ın Başbakanı'nın ifade ettiği 'PKK finansörü iş adamları' listesinden bir kişi eksilmiştir. Geriye tek soru cevapsız kalıyordu: Kürt işadamları bu bölgede öldürüldü, bu bölgenin özelliği neydi? Bu bölge Özel Harp Dairesinin Sovyetler Birliği'nin Türkiye'yi işgal etme olasılığına karşın sivil halkı eğitimden geçirdiği yerdi. Özel Harp Dairesi'nin planına göre Rus ordusunun engellenebileceği son nokta burasıydı. Adapazarı - Bolu - Sapanca 157 Ecevit Kılıç (2010); s. 282, 283-284, 290, 296. üçgenindeki sivil unsurlar halkı da örgütleyerek Sovyetler Birliği ordusunu vuracaktı. Ayrıca işgal durumunda sivil unsurların kullanabilmeleri için bölgede bir de silah deposu vardı. Peki, Komünistleri son durdurma noktası olarak Özel Harp Dairesi bu bölgeyi seçmişti? Bunun cevabını da yine Özel Harp Dairesi'nden emekli albay verdi: “Bu yerlerin coğrafi yapısı direnişe uygun. Dağınık araziler ve geniş ormanlıklardan oluşuyor. Bölgedeki yapılaşma da dağınık. Evler birine çok uzak. Bu durum kontrolü güçleştirir. Ayrıca bu bölgede çoğunlukla Çerkez, Çeçen, Abaza, Türkmen gibi silah tutkunu ve operasyonlarda görev alabilecek insanlar çoğunlukta. Lazlar da yoğunlukla yaşıyor. Bu le silah zaten bu bölgenin kültürünün bir parçası. İstanbul ile Ankara arasındaki konumu da önemli.” Cinayetler döneminde bölgenin önemli bir bölümünü içine alan Bolu Emniyet Müdürlüğü'nde ise yıllarca tanıdık bir isim görev yaptı: Uğur Gür. 12 Mayıs 1977 katliamında, alanda bulunan ve olayların başlamasında sorumluluğu bulunduğu iddia edilen polis şefi. Hatta kalabalığın üzerine ateş açılan Sular İdaresi üzerindeki polis olarak basına yansıdı. Kanlı olayların yaşandığı 1970'li yılların tamamında İstanbul'da görev yapan Gür, cinayetlerin başlamasından önce 1992'de Bolu Emniyet Müdürü . Tam 12 yıl Bolu'da görev yaptı.158 PKK Terör Örgütü'nün Güneydoğu Anadolu Bölgesinde artan terör faaliyetleri üzerine, 1983'te kurulmuş bulunan Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı bölgede aktif hale getirildi. Cem Erer'in hazırladığı raporlar doğrultusunda bu komutanlık yeniden yapılandırıldı. 1987'de Jandarma İstihbarat Grup Başkanlığı'nın adı Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele olarak değiştirildi. Böylece varlığı yıllarca tartışılacak JİTEM kurulmuş . 1996 yılında patlayan Susurluk skandalının ardından dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı meşhur Susurluk Raporu'nun devlet sırrı ğu gerekçesiyle sansürlenen bölümlerinde JİTEM'in kuruluş hazırlıklarının Hulusi Sayın'ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı yaptığı dönemde tamamlandığı bilgisi yer aldı (Kutlu Savaş, Susurluk Raporu, s.79). JİTEM kurulmuştu ama hiçbir yasal dayanağı yoktu. Tamamen illegal bir yapıydı. JİTEM oluşturulurken Özel Harp Dairesi'nin yapısı örnek alınmıştı. JİTEM'in kurulmasıyla birlikte Güneydoğu'da faali meçhul cinayetler başladı. İnsanlar evlerinden, işyerlerinden götürülüp ya da yolda çevrilip gözaltına alındı. Kaçırılanların bazıları birkaç gün sonra ya bir köprü altında, ya da bir yol kenarında ölü olarak bulundu. Büyük çoğunluğun cesetleri bile bulunamadı. Bu cinayetlerin arkasında hep aynı örgüt vardı: JİTEM. Eylemleri iyle JİTEM, en çok terörle mücadeleye zarar verdi. Hatta sekteye uğrattı. Bugün artık kabul edilen bir gerçek var: JİTEM'in terörün bitirilmesi noktasında hiçbir faydasının olmadığı, aksine büyük zararlara sebebiyet verdiği gerçeği. JİTEM'in bölge halkına verdiği zarar ortada. En büyük zararlardan birisini ise Türk Silahlı Kuvvetlerine verdi. Çünkü kurucu unsurlarının subaylar olması iyle bölge halkı, bu yapıyı orduyla bir tuttu. Bu da dağda terörle mücadele eden subayların bile zan altında kalmasına . En önemlisi ise JİTEM, bölge halkının devlete güveninin sarsılma-sına yol açtı. JİTEM'in eylemleri-ne baktığımız PKK ile Kürt halkını bir tutma politikası net bir şekilde görülüyor. Bu JİTEM liderlerinin gazete arşivlerine düşen sözleriyle kendini gösteriyor. Ama JİTEM liderlerinin aksine terörün şiddetle bitmeyeceği noktasında ısrar eden, bu noktada yapılacak en büyük hatanın da yöre halkı ile PKK'ya aynı gözle bakılması olacağını vurgulayan güvenlik görevlileri de var: Korgeneral İsmail Selen, Emniyet Müdürü Gaffar Okkan gibi… Ama ne yazık ki bu isimler de suikastlara kurban gitti. 158 Ecevit Kılıç (2010); s. 297, 299, 300. Asayiş Kolordu Komutanlığı'nın ilk komutanı aynı da JİTEM'in de kurucusu Korgeneral Hulusi Sayın, emekli ktan iki yıl sonra 30 Ocak 1991'de bir suikast sonucu öldürüldü. Hulusi Sayın suikastını Dev-Sol üstlendi. Sayın'ın öldürülmesi, görünürde Dev-Sol tarafından, işlenecek seri general cinayetlerinin ilkiydi. Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk 7 Nisan 1991, Tuğgeneral Temel Cingöz 23 Mayıs 1991, emekli Korgeneral İsmail Selen 24 Mayıs 1991, emekli Orgeneral Adnan Ersöz 13 Ekim 1991, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış Emekli Oramiral Kemal Kayacan 29 Temmuz 1992'de uğradıkları suikastlar sonucunda hayatlarını kaybettiler. Peki, cinayetlerin arkasındaki güç kimdi? Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ün kontrgerilla hakkında sahip ğu sırlara Orgeneral Adnan Ersöz de sahipti. Hem ordu içinde önemli bir istihbaratçıydı hem de MİT Müsteşarlığı yapmıştı. Oramiral Kemal Kayacan ise NATO konsepti çerçevesinde kurulan Özel Harp Dairesi'ni çok iyi biliyordu. Özel harp Dairesi hakkında bildiklerini yazmaya karar vermişti. İşte Kayacan da o günlerde öldürüldü. Asayiş Kolordu Komutanlığı'nı Hulusi Sayın'dan devralan İsmail Selen de JİTEM 'i yönetti. Ama pasifize ederek. Bu le JİTEM'ci subayların edefindeydi. Bir de terörle mücadele yönetimini eleştirince görevinden alınmıştı. Zaten öldürülmesi görevden alınmasından kısa bir süre sonra .159 İşadamı Özdemir Sabancı'ya düzenlenen suikast, derin devletin gözünü kararttığı karanlık olaylardan sadece bir tanesidir.160 Bu suikastın stratejik amacı ile ilgili olarak 2005 yılında Mahir Kaynak'ın analizi: “Bütün para sahipleri-ne, 'Kürt sorununa karışmayın. Sizi 27. Katta bile buluruz.' mesajı verildi.”161 Bu sözlerin ciddiyeti ve doğruluğu 2 Eylül 2008 tarihinde basına da yansıyan bir videoda daha iyi anlaşıldı. Karagümrük çetesi lideri Nuri Ergin ve kardeşlerinin 2000 yılında Uşak Cezaevinde çıkardıkları isyan sırasında, Nuri Ergin Özdemir Sabancı suikastının faili Mustafa Duyar'ı öldürme emrini kendisine Tuğgeneral Veli Küçük'ün verdiğini söylemiştir. Görüntülerde Nuri Ergin: 'Bu devlet bana Mustafa Duyar'ı öldürttü, ben öldürdüm. Şimdi canlı söylüyorum.' Kardeşi Vedat Ergin de; 'Veli abiyi ara, Veli Küçük'ü ara. Bizi sor! Başka bir şey söylemiyorum. Allah'a emanet olun!' demişlerdir. Suikastın arkasında derin devletin ğu, DHKP-C'yi taşeron olarak kullandığı şüphesi ağırlık kazandı. Peki, ama Sakıp Sabancı'yı derin devletle karış karşıya getiren şey neydi? Onu kimler, hedef almış olabilirdi? Gazeteci Ersin Kalkan: Çünkü sermaye sınıfı kontrolden çıkmaya başlamıştı o dönemde. Kürtler ve Türklerin arasında süren bu anlamsız ı çözmek için bir demokratikleşme paketi hazırlamışlardı. TÜSİAD, Prof. Doğu Ergil'in başkanlığında bir heyete demokratikleşme paketi hazırlatmıştı. TÜSİAD'ın yönetiminde o dönemde Sabancı ailesi vardı. Demokratikleşme paketi olmayacak şeyler söylüyordu. Asker vesayetine doğrudan değinmese bile, demokratikleşme sürecinin doğrudan meclisin iradesiyle ve meclis dışı güçlerin tasfiyesiyle mümkün olabileceğini ve onların kontrol edilmesiyle mümkün olabileceğini söyleyen, bugün “açılım” adı verilen pakete de öncülük eden bir metindi. 159 Ecevit Kılıç; Jitem Türkiye'nin Faili Meçhul Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 97-106. 160 Özdemir Sabancı, 9 Ocak 1996'da DHKP/C militanları Fehriye Erdal, İsmail Akkol ve Mustafa Duyar tarafından İstanbul Levent'teki Sabancı Merkezi'nde uğradığı silahlı saldırıda Toyotasa Genel Müdürü Haluk Görgün ve Sekreter Nilgün Hasefe'yle birlikte yaşamını yitirdi. Sabancı Center binasında çalışan ve diğer iki katilin binaya girmesini sağlayan Fehriye Erdal, 3 Kasım 1996'da meydana Susurluk Kazasında ölen polis müdürü Hüseyin Kocadağ'ın tavassutuyla işe alınmıştı. 161 Ömer Lütfi Mete ve Mahir Kaynak (2005); s. 165. Sakıp Sabancı, bir yıl önce İstanbul Sanayi Odası'ndan bir heyetle birlikte Diyarbakır'ı ziyaret etmişti. Bu geziden sonra “Doğu Anadolu Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Politikaları Raporu”nu hazırladı. Kitap olarak da yayımlanan bu rapor, bölgede yatırımların teşvik edilmesi ve artırılması için bir sistem geliştirmeyi öneriyordu. Ancak, sorunun sadece fabrika kurmakla çözülemeyeceği görüşündeydi. “İspanya ve İngiltere'de de bu tür olaylar , onları inceleyelim” diyordu. Bu sözler o günlerde birçok kesimde tepki uyandırmıştı. Hatta MHP lideri Alparslan Türkeş, Sabancı'ya “Sakıp Ağa, çizmeden yukarı çıkıyorsun. Politikayı oyuncak mı zannediyorsun!” bile demişti. Suikastla birlikte Sabancı ailesi sessizliğe gömülürken, Mustafa Duyar cezaevine girdi. “Bildiğim her şeyi açıklamaya hazırım” ği günlerde, Can Dündar kendisiyle röportaj yapmak istedi. Adalet Bakanının izin verdiği röportajı, dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun engelledi. Çok geçmedi, Duyar'ın ğı Afyon Cezaevi'ne “Karagümrük Çetesi” üyeleri nakledildi. Çete üyeleri, Duyar'ın ğı hücrede, başına üç kurşun sıkarak öldürdü, tarih 15 Şubat 1999'du. Mustafa Duyar artık bildiklerini asla açıklayamayacaktı.162 Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı (1997) Bülent rakoğlu'nun bir tespitini burada hatırlatmakta yarar var: “11 yıl istihbarat ve terör şube müdürlüğü, 9 yıl da il emniyet müdürlüğü görevinde bulundum, edindiğim tecrübelerden Hizbullah, PKK ve Dev-Sol'un sanki bir yerlerden yönetildiğini gördüm.”163 Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, JİTEM isminde bir teşkilat görmediğini söyler: Devlette çok uzun süre hizmet yaptım, “JİTEM” diye bir teşkilat görmedim. Diyarbakır'da kolordu komutanlığı yaptım. Yasal zemine oturmuş “JİTEM” diye bir teşkilat yok.164 Ama ben mesela biliyorum. Bir tarihte Genelkurmay İkinci Başkanı iken bir bankanın öneticilerinden biri beni ziyaret etti. Nezaket ziyareti yani iş ziyareti değil. 2 kişi gelmiş bankasına “Biz JİTEM elemanıyız. Şunu yapacaksınız, bunu yapmayacaksınız.” falan filan gibi birtakım şeyler söylemiş. Dedim ki: “Yahu, sen onları oyalayıp polise haber veremedin mi?” Ver polise haber. Gelmiş bana söylüyor. “Bana söylemenin ne faydası var, polise haber vereceksin.” Zaten sonra yok olmuşlar. Yani böyle kendilerine isim takan, karanlık işlere bulaşmış insanlar Türkiye'de olabilir. Ama buna “JİTEM” diye bir isim takmak da bence uygun değil.165 İsmail Beşikçi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'deki askeri darbelerin önemli lerinden birinin Kürt sorunu ve Kürt milliyetçiliğindeki gelişmeler ğunu ifade ediyor. Bunun dile getirilmemesi Kürtleri, Kürt sorununu, özellikle Kürtlerin bilincine çarptırmamak endişesiydi. Bu konuda bir bilincin gelişmesi, Kürt sorunun, Kürt milliyetçiliğinin gelişmesine hizmet ederdi. Bu bakımdan askeri darbelerin leri sayılırken, Kürtlere, Kürt sorununa ima bile yapılmamasına özen gösterilirdi. Ama darbelerin önemli bir i Kürt sorunuydu. 162 Mehmet Ali Birand ve Reyhan Yıldız; Son Darbe: 28 Şubat, Doğan Kitap, İstanbul, 2012, s. 132-133. DEVAMI YARIN...