TÜRKİYE’NİN YÜZ KARASI: DARBELER
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu (17)
104 Zeynep Şarlak; Atatürkçülükten Millî Güvenlik Rejimine: 1990'lar Türkiyesine Bir Bakış, Bir Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 287-289, 292, 293. 105 Ümit Cizre; Egemen İdeoloji ve Türk Silahlı Kuvvetleri, Kavramsal ve İlişkisel Bir Analiz, Bir Zümre, Bir Parti Türkiye'de Ordu, Birikim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 155-156. Ulusal güvenlik; soğuk tan bu yana, Cumhuriyetçi kavrayışa göre, siyasal, sosyolojik, kültürel, diplomatik, iktisadi ve hukuksal alanları da kaplayan çok geniş bir kavramdır. Nitekim bu kavram -Anayasada değil, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nda- şöyle tanımlanmıştır: Ulusal güvenlik, devletin anayasal düzeninin millî varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanmasını ifade eder. Batı orduları, merkezli işlevlerini büyük ölçüde yitirmeleri iyle askerlik dışı, yani topluma hizmete yönelik alanlara kayarken, diğer sivil kurumlardan farklı olmadıkları da vurgulandı. Hâlbuki TSK için askerlik dışı alanlarla ilgilenmek, ulusal güvenlik anlayışının bir gereğidir ve ordunun toplumsal gruplarla eşitliğini değil, onlardan ayrıcalığını vurgulamaya hizmet eder. Soğuk sonrasının daha az gergin ortamında TSK ve rejim açısından ulusal güvenlik kavramının tanımı, uygulanması ve siyasal sonuçları konusunda açıklığa kavuşturulması gerekli iki soru var: Birincisi, ulusal güvenlik, iç ve dış tehditlerle ilişkili bir olgu ğuna göre, Türkiye'ye yönelik tehditlerin ve dış ve iç düşmanlara karşı oluşmuş güvensizliğin azaldığını düşünebilir miyiz? İkincisi ise ulusal güvenliğe tehdit unsurlarını ve güvenlik politikasını belirleyen ve uygulayan otorite hangisidir? Birinci soru başlı başına bir sorun. Çünkü asıl mesele Türkiye'ye yönelik tehditlerin azalıp azalmaması değil. Tehdit algılamasını yapan ve ulusal güvenlik stratejisini onun üzerine kurgulayan ajanın kimliği. Çünkü ulusal güvenlik, objektif kriterlerle belirlenebilen bilimsel bir olgu değil. Öznel algılayışları, entelektüel bir birikimi, yaşama bakış felsefesini yansıtır. Kimin üstlendiğine bağlı olarak iktidar sahiplerini, dengesini, dağılımını, ideolojisini hem belirler hem de açığa vurur. Kiminin oluşturduğuna ve formüle ettiğine bağlı olarak içeriği ve dolayısıyla hizmet ettiği amaçlar değişir. Türkiye'de, yasal olarak, ulusal güvenliği belirleme ve uygulama yetkileri sivil hükümete değil MGK'ya verilmiştir. Bu husus, hem Anayasanın 118. maddesinde hem de 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nda şöyle belirtilmiştir: Ulusal güvenliğin sağlanması ve millî hedeflere ulaşılması amacıyla Millî Güvenlik Kurulunun belirlediği görüşler dâhilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti ifade eder. Bu strateji, 1992'den bu yana Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi adıyla anılan bir resmi belgenin muhtevası olarak kamuoyuna açıklanmakta. Soğuk döneminde Batı'da Yunanistan, Doğu'da Sovyetler Birliği olarak belirlenen tehdit odakları, Soğuk Savaş sonrasında 18 Kasım 1992 tarihli belge ile yenilendi ve tehdit odağı olarak Kürt milliyetçiliği ve terör tayin edildi. Ulusal güvenlik anlayışı 29 Nisan 1997'den başlayarak MGK tarafından değiştirilerek irtica öncelikli tehdit düzeyine çıkarıldı. Dolayısıyla Soğuk Savaş sonrası Türkiyesi'nde ulusal güvenlik stratejisinin askeri ağırlıklı mimarları, Türkiye'ye yönelik iç ve dış tehditlerin azalmadığı konusunda birleşmektedir. Soğuk Savaş sonrasında gevşemeyen bir Türkiye, 21. yüzyıla normalleştirilmiş asker-sivil ilişkileri ile girmek durumda. Batı eğinde askeri kesim, düşmanın oluşturduğu tehdidin doğasını tarif eder, ancak ülkenin tehdit altında olup olmadığına ve tehdit altında ise buna nasıl bir cevap verileceğine karar veren sivil otoritedir. O coğrafyalarda, iç ve dış tehdidin ve temeller üzerinde inşa edilen ulusal güvenlik politikasının askeri bürokrasinin egemenliğinde belirlenmesinin sakıncalı ğu düşünülür, çünkü bu durumun, silahlı kuvvetlerin kendi kurumsal ve varoluşsal çıkarlarını koruyabilmek için abartılı tehdit değerlendirmesi yapmasına ve optimum üstü bir kuvvete sahip olmasına yol açacağından endişe edilir. Ayrıca, tehdit algılayışını ve ona cevap oluşturan politikalarının formülasyonunu kendi tekeline alan herhangi bir ordunun, siyasetin özünü ve usulünü, yani yaşamsal önemi bütün konuların aşağıdan yukarıya tartışma, diyalog, ikna ve uzlaşma yolu ile belirlenmesi ilkesini ihlal ettiği kabul edilir.106 Bu haliyle demokratik sistemin bir varoluş sorunu yaşadığını iddia etmek mümkündür. 1970 - 1980 yılları arasında bakanlık görevlerinde bulunmuş Korkut Özal'a107 göre Türkiye'deki demokrasi uydurmadan ibarettir: Yasalar öyle sınırlanmış ki siyasi sistem Türkiye'nin meselelerinde radikal çözüm getirecek güce kavuşamıyor. Türkiye, bir nevi iktidarsız yönetimlere teslim ediliyor. Bunun çözümü bir tane: Demokrasi neyse, odur. Türkiye bundan çok daha iyi yönetilebilir. O da demokrasiyle olur. Biz demokrasiyi biçimsel olarak yaşamaya devam ediyoruz. Yaşadığımız demokrasiyi, halkın önünü açan, sorunlarını çözen bir yapıya getiremiyoruz. Çin'de eskiden kız çocuklarının ayağı büyümesin diye bağlarlarmış. Demirden pabuçlar giyerlermiş. Şimdi demokrasi de buna benziyor. 61 ve 82 Anayasaları demokrasinin çalışmasını engellemiştir. Fikri suç saymıştır. Dolayısıyla minicik ayak güzel görünüyor. Ama iş yapmıyor, üzerinde duramıyor. Bunun çözümü demokrasinin gerçekten çalışmasıdır. Getiren de halk olsun, götüren de. Şimdi böyle değil, halk gibi görünüyor ama halk hiçbir şeye müdahale etmiyor. Bu sisteme kimi getirirseniz yozlaşır.108 MGK eliyle askeri güç, yürütme erkine Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu yanında ortak olmuş ve ağırlığını hissettirmiştir. 1961 Anayasası'yla kamu hukuku alanına giren millî güvenlik kavramı, dış savunma ve güvenlikle birlikte iç güvenliği de kapsadığından her türlü hukuk, ekonomi, eğitim, hak ve özgürlük sorunu bu kurulun gündemine girmektedir. Bu durum askeri gücün etki alanını hızla genişletip siyaset alanını ve sivil alanı daraltarak bunların askerileşmesine olmakta, toplum sivilleşememekte, sorunlar özgürce tartışılamamaktadır. Daha da önemlisi temel hak ve özgürlükler denetime tabi kılınıp MGK'nın yetki alanına girdiğinden hukuk zemin kaybetmekte, siyaset ise çözüm yeri olmaktan çıkmaktadır. Cumhuriyeti kuranlar Osmanlı'dan edindikleri konak le askeri, daima siyasetin dışında tutmuşlar ve askeri siyasetle buluşturacak hiçbir yapılanmaya gitmemişlerdir. Cumhuriyetin demokratik değer ifade eden en önemli ilkelerinden biri bu olmuştur.109 1776 tarihli Virginia İnsan Hakları Bildirisinin 13. maddesi: “Ordu her durumda sivil gücün emri altında bulunmalı ve sivil güç tarafından yönetilmelidir.” Fransız kamu hukukçusu Leon Duguit: “Silahlı kuvvetler hükümetin elindeki pasif bir araçtır. Onun görevini yapabilmesi, hükümetin emrinde tam anlamıyla bilinçsiz bir aygıt olarak kullanılabile-cek bir konumda olmasına bağlıdır. Askeri liderlerin hükümetin emrini tartışma konusu yapabildikleri yerde devlet yoktur.” demiştir. Sanıldığının aksine, anayasa düzeni bakımından Türkiye'de durum bundan çok farklı değildir. Nitekim Anayasa'nın 117. maddesine göre, Bakanlar 106 Ümit Cizre (2009); s. 158-161. 107 1974-1977 yılları arasında T.C. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı ve 1977-1978 yıllarında T.C. İçişleri Bakanlığı görevlerinde bulunmuştur. 108 Davut Dursun (2005); s 297-298, 302-304. 109 Ümit Kardaş (2009); s. 304, 305. Kurulu ve Cumhurbaşkanı tarafından atanan Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumludur. Yine aynı maddenin 2. fıkrasından, silahlı kuvvetlerin anayasal görevinin “yurt savunmasına hazırlanmak” ğu anlaşılmaktadır. Yine 117. maddeden, bu görevin bihakkın yerine getirilmesinden ve genel olarak “millî güvenliğin sağlanmasından siyasi bakımdan sorumlu merciin Bakanlar Kurulu ğunu da öğreniyoruz. Silahlı kuvvetler her ne “yurt savunması” için teşkil edilmiş bir devlet gücü ise de, yurdun ne savunulacağına, böyle bir ihtiyacın var olup olmadığına Silahlı Kuvvetlerin kendisi karar veremez. Gerçi İç Hizmet Kanunu (m.35) açıkça Silahlı Kuvvetlerin “Türk Yurdunu” ve “Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak”la görevli ğunu belirtmektedir; ama Silahlı Kuvvetler, bu görevi, ancak anayasal organlarca kendisine bu görev verildiğinde, hükümetin emir ve talimatı çerçevesinde yerine getirebilir. Nitekim Anayasa'nın 92. maddesine göre, “ hali ilanına” ve “silahlı kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmelerine” izin vermeye TBMM ve istisnai olarak da “silahlı kuvvetlerin kullanılmasına” Cumhurbaşkanı yetkilidir. Ayrıca, 'millî güvenlik' silahlı kuvvetlerden iç düzeninde yararlanılmasını gerektirebilir. Nitekim olağanüstü hal ilan edilen yerlerde sivil makamlar silahlı kuvvetlerden bu konuda yardım isteyebilirler; sıkıyönetim dönemlerinde ise siyasi yönetim değilse de, mülki-idari yönetim tümüyle silahlı kuvvetlere geçer. Ancak, Anayasa'nın 119-122. maddeleri gereğince, bütün bunlar yürütme organı tarafından (Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından) tayin ve takdir edilecek hususlardır. Yoksa silahlı kuvvetler kendiliğinden bu tür görevleri üstlenmez.110 Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, 28 Şubat süreci örneğinde ülkenin Millî Güvenlik Kurulu eliyle birbirine düşürüldüğünü Komisyonumuza ifade etmiştir. Orakoğlu, devamında şunları belirtmiştir: 12 Eylül 1980 darbesi, askerî vesayeti çok ciddi anlamda arttıracak, sivil iradeyi, millet iradesini yok edecek birtakım yetkilerle Millî Güvenlik Kurulunu donatmıştır. Onun için, 28 Şubat sürecinde askerlerin fiili bir darbe yapmasına gerek yoktu. 28 Şubat sürecinin önüne “post” sözünü koyarak bunun bir darbe olmadığını söylemek yanlıştır. 28 Şubat süreci Türkiye'de yarattığı sosyal açıdan, hukuk açısından, iç ve dış dinamikler, savunma refleksleri açısından, kurumlar arası birlik ve beraberlik açısından, en önemlisi kamplaşmalar açısından Türkiye'ye çok ciddi anlamda zarar vermiş bir süreçtir. Yani burada Türkiye'de ilkdefa o cunta ekibi tarafından millî güvenlik siyaset belgesi, iktidarın bilgisi dışında değiştirilmiştir. DEVAMI YARIN...