“NESİLLERİMİZ BU MİRASA SAHİP ÇIKACAK”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Dedem Korkut, atam Korkutların torunlarıyız ve Allah'a hamd ettim ki bugün nesillerimiz bu mirasa sahip çıkacak bir tarih ve mekan şuuruna sahip" dedi.
Davutoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi'nde düzenlenen Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı'nda yaptığı konuşmada, akademik olarak bakıldığında, bu eserlerde en fazla üstünde durduğu hususlardan birisinin, kültürel dönüşümler esnasında, siyasi zihniyeti etkileyen büyük geçiş dönemlerinin analizi ğunu söyledi. Yunan medeniyet tarihinde, mitolojiden felsefeye geçişin en kritik aşama ğunu belirten Davutoğlu, Avrupa'da da Paganizm'den Hristiyanlığa geçişe bakıldığında, birçok Pagan tanrısının, la nasıl azizleştiğini anlatan çok önemli bir geçişkenlik süreci ğunu anlattı. Türk tarihinde de sözlü edebiyattan yazılı edebiyata, metafizik düşünceden tarihi alana geçişte ara metinlerin ğunu belirten Davutoğlu, bunların bir yönüyle tarih ötesine seslenir gibi durduğunu, diğer yönüyle tarihin dokusunu anlattığını kaydetti. Milli kültürün oluşumunu, Anadolu'daki engin kültürün izlerini anlamak isteyenlerin atıfta bulunması gerekenin, o döneme ait eserler ğunu ifade eden Davutoğlu, bu sentez döneminin derin irfanının etkisi görülmediğinde tarihin anlaşılamayacağını söyledi. Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Orta Asya'dan yola çıkan, o büyük yolculuktaki Dedem Korkut'un bütün izlerinde bu yolculukları görürsünüz, o yolculukta, o değişimi, İslamiyetle sentezlenen yolda, birçok İran-Turan ilişkisiyle, İran kültürüyle etkilenip, onunla bir temasa geçen, sonra Anadolu'ya gelip yerleşen o kültürün ana çizgilerini takip ettiğinizde, işte bu tarihe hitap noktsında, belki de bugüne bize sirayet eden ana unsurları görürsünüz. Bizim tarihimiz, Dedem Korkut ve onun benzeri Hoca Ahmet Yei'nin kültürünün Anadolu'ya gelişi esnasında yaşanan serüven ve 11-13'ncü yüzyıl arasında yaşanan Turan, İran, Mezopotamya, Anadolu kültürleri anlaşılmadan, anlaşılamaz. Onun için Selçuklu dönemleri, asırları ya da geçen hafta Mardin'de Artuklular'dan bahsettim, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu dönemleri, daha sonra Osmanlı'da rafine hale gelecek kültürün ana unsurlarını oluşturur. Dedem Korkut burada çok güzel izler verir bize, bu kültürel mirasın nasıl harmanlandığı konusunda. Dile baktığınızda Dedem Korkut'ta, birçok dilin, Türk lehçesinin izlerine rastlarsınız." "Geçiş döneminin öncü kişiliği" Dede Korkut hikayelerini okumadan Türk Dil ve Edebiyatı üzerine bir çalışma yapmanın imkansız hale geleceğini ifade eden Davutoğlu, Kutadgu Bilig, Divanü Lugati't-Türk, Menakıbname, Saltukname, Danışmentnamelerin hepsinin göçebe kültüründen, yerleşik kültüre geçişin ve devletleşme sürecinin izlerini yansıttığını söyledi. Dede Korkut'un hayat hikayesi konusunda çok rivayetin ğunu belirten Davutoğlu, birçok tarihçinin, Dede Korkut'un "Hazreti Peygamber döneminde yaşadığını, Müslüman ğunu ve diğer boyları İslam'a davet ettiğini" belirttiğini aktardı. Dede Korkut'un büyük geçiş döneminin öncü kişiliği ğunu, İslami tasavvuru anlattığında, sentezin, yeni iman halinin bütün unsurlarının görüleceğini dile getiren Davutoğlu, Dede Korkut'un eserlerinden örnekler okudu. "Helal eş, ana anlatımını Kadınlar Günü'nde, kültürümüzden böyle damıtılmış şekilde, daha güzel anlatmak mümkün mü" diye soran Davutoğlu, "Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi" ifadesini kullandı. "Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor" Türkiye'de de Malezya'da da eğitim verdiği dönemde, 16'ncı yüzyıl siyaset felsefesini anlatırken, Machiavelli ile Kınalızade'yi karşılaştırdığını belirten Davutoğlu, şu anısını anlattı: Yurt dışında Malezya'da ders vermeye başladığımda baktım ki sınıf Birleşmiş Milletler gibi, 25 ayrı milletten öğrenci var ama benim kitap Yunan'dan başlıyor, Roma'dan devam ediyor, Hristiyanlık ve çizgide hiç Asyalı, Müslüman yok, Türk zaten yok da Asyalı da yok. Bütün programı değiştirdim ve yeni bir çizgide siyasi düşünce tarihi anlattım. İçine de klasikleri de koydum, Farabi'yi, Kınalızade'yi... Seneler sonra, yetiştirdiğim öğrencilerden birisi, doktorayı tamamlayıp hoca olarak döndüğünde üniversiteye, mektup yazdı bana, ki 'Hocam yeni nesil, maalesef çok iyi yetişmiş değil Kınalızade'yi dahi bilmiyorlar.' Malezya'da ne okutursanız onu görüyor. Ben de cevap yazdım 'Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor' diye." Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi'nde düzenlenen "TOBB Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı"na katılan Davutoğlu, burada yaptığı konuşmada, kendisi için müstesna bir gün ğunu belirtti. Davutoğlu, bir kitap aşığı olarak tarihin en köklü eklerinden birini temsil eden klasiği, taktim etmiş TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'na ve esere katkıda bulunanlara teşekkür etti. Kitapların, anlayanlar için bir rehber ğunu, kitabın ğu odada süfli söze, edebe mugayir bir yaklaşıma rastlanmayacağını ifade eden Davutoğlu, "Kitabın süslediği mekanda insan sadece tevazuyu öğrenir. Herşeyini bildiğini zan bir insan yeni kitapla tanıştığında öğreneceği çok şey ğunu öğrenir. Kibirle etrafına bakan kişi yeni eserle tanıştığında eserin manayı özü kavradığında kat edeceği çok yol ğunu tekrar tekrar keşfeder. Hele bu klasikse hele bu milletin tarihteki yürüyüşün hulasası temsil eden, sözlü kültürden yazılı kültüre aktarılmış, son derece doğal, akışıyla, diliyle, sizi büyüleyen eser ise elinize aldığınızda o sizi etkilemeye başlar. Görünüşte siz onu okursunuz ama gerçekte o size hocalık yapar, kendini okutur. Görünüşte siz özne o nesnedir ama gerçekte o özne olur siz nesne olmaya başlarsınız" şeklinde . "Bugün nesillerimiz bu mirasa sahip çıkacak bir tarih ve mekan şuuruna sahip" "Dede Korkut Kitabı'nı elime aldığımda, onu tefekkür ettiğimde bütün bu hislerle tekrar Allah'a hamd ettim ki böyle köklü ataların torunlarıyız" diyen Davutoğlu, "Dedem Korkut, atam Korkutların torunlarıyız ve Allah'a hamd ettim ki bugün nesillerimiz bu mirasa sahip çıkacak bir tarih ve mekan şuuruna sahip" ifadesini kullandı. Başbakan Davutoğlu, kitaba emek veren ve özellikle minyatürlere tek tek kendi ruhlarından esintiler veren sanatçı ve ilim adamlarının isimlerini, "marifet iltifata tabidir" diyerek zikret etmek istediğini dile getiren Davutoğlu, Yayın Editörü Hasan Erbay, Prof. Dr. İlhan Genç, Prof. Dr. Atabey Kılıç, Prof. Dr. Hakkı Aksoyak ve minyatür sanatçıları Habibe Şimşek, Ayşegül Devecier, Gonca Gülden Küçüksaraç, Berrin Gayhan, Gülden Topuz, Merve Düzağaç, Esra Has, Bilgehan Kaya, Elif Bayrak Kaya, Nazik Ağyar Leblebici, Zeliha Alav, Ceyda Kaya, Canan Özdemir, Nermin Tüzemen, Arzu Revza Kaya, Melek Yılmaz, Emine Genç Bulut'un isimlerini sayarak, "emeğiniz için, gözyaşınız ve bu güzel estetiğiniz için teşekkür ediyorum" . Dedem Korkut kitabı eline aldığında kendisini birçok açıdan büyülediğini ve şahsı serüvenini Dede Korkut'un sözleriyle tekrar zihninde canlandırdığını anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ben Türkmen yörük obalarının Toros zirvelerindeki bir mekanında doğdum. Dedem Korkut'un dilinin yaşadığı yıllardı, o yıllar. İstanbul lehçesinin o güzel halini alıp da o Türkmen lehçesinin, Anadolu'nun değişik lehçesini unutmadığımız yıllardı ve her bir deyişinde Dedem Korkut’un çocukluğumda bana mekan ve tarih bilinci veren, o çevreyi, o doğal çevreyi bir kez daha hatırladım. Dedem Korkut'un diliyle, onun duasıyla babaannemin ve dedemin dualarını hep birbirleriyle yan yana o doğal hissettim ki babaannem rahmetli, anneannemle oturduklarında Manas Destanı gibi neredeyse, otururlar karşılıklı önce aile hayatını, bütün geçmişini anlatırlar, sonra belki hiç bilmedikleri mekanları bir göç serüveni içinde naklederlerdi. Hala zihnimde aşina ses olarak durur. 'Horasan'dır ilimiz, İsfahan'dan geçti yolumuz, bu dağları aşıp geldi buralara kondu boyumuz.' Babaannem coğrafya eğitimi almamıştı. Horasan'ı, muhtemelen Kaf Dağı'nın ardında mübarek mekan bilirdi. İsfahan'ın İran'da kalmış ğunu unutmuştu. Ama unutmadığı bir şey vardı ki tarih bir yolculuktur, insan hayatı bir serüvendir, bir yolculuktur. Bir kapıdan girer, diğer kapıdan yürürsünüz. Ama sizden intikal eden kültür diğer nesillere ışık tutar. Biraz önce, 'namerde muhtaç eylemesin Kadir Tanrım' derken dedemin sesi geldiği kulağıma, Rabbim öyle bir tevekkül ver ki değil namerde merde dahi eyleme muhtaç. Asırlar geçmiş ama mert, namert nedir bilinmiş, muhtaç olmamak, Rab dışında hiçbir şeye muhtaç olmamanın gerçek özgürlük ğu bilinmiş ve bu bize intikal etmiş, bizi hiç bırakmamış." "Asırlarca taşınan irfanın izleri" Yörük obaları göçtüğünde kendisinin de birkaç yıl yaz tatilinde eşlik ettiğini anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Saatlerce yaklaşık bir gün süren durup kalkmalarda şunu fark ederdim, kayaların, ağaçların adları vardır, o yüzlerce sürüdeki her bir oğlağın, her bir keçinin adı vardı, her biri sahibine baktığında muhabbetle bakardı. Bir milletin doğa bilinci böyle oluşur. Yunus Emre, 'sordum sarı çiçeğe derken' bir mecnun değil, sarı çiçekle konuşan mecnun değil, sarı çiçekle konuşan bir çevreci, bir hikmet sahibi. Çevrecilik, modern kültürün eseri değildir. Gerçek çevreci olmak doğaya baktığında Rab'dan oraya yansıyanı görmektir. Doğaya baktığında, başka varlıklara baktığında kendinden bir şey katabilmektir. Kayalara öyle isimler verilmiştir. Bizim köyün tam cephesindeki kaya Kıble kayası. Kıble kısmetinde ğu için kayaya Kıble, diyor. Bir fizikle metafiziği buluşturuyor. Şimdi bu bilinç bir anda oluşmaz ve bu bilinç emin olunuz hani birisi diğerine birgün oraya oturacaksın, Kıble kayası diyecek diye de olmaz. Asırlarca taşınan irfanın izleri. Babam, bana dedemin adını koyduğunda kulağıma ezandan sonra Ahmedi Sani ğini söylerdi. Ben de Ahmedi Hani'nin büyük dedemden yansıdığı ya da vefat eden amcamdan geldiğini sanırdım, seneler sonra Hoca Ahmed Yei'yi okuduğumda Hoca Ahmedi Yei'nin de Ahmedi Hani olarak adlandırıldığını bildiğimde bana ismini verirken Hoca Ahmedi Yei'nin ismini vermek istediğini o idrak ettim. Belki unutuldu ama her Ahmed, Türkmen obalarında Hoca Ahmedi Yei'ye atfen Ahmedi Hani'dir. Bunlar bütün milletlerin tarihinde ğu gibi tarihimizde de bize yansıyan o derin izlerdir. Dedem Korkut'ta bunların hepsini görürsünüz." Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dede Korkut'ta da kayaya, çevreye, etrafa, mekana bir bilinç verildiğine işaret ederek, şunları kaydetti: "Sözlü olarak aktarıldığında o bilinci yeni nesiller, bazen köy odalarında alır, bazen kervan yolda yürürken alır ama alır. Bir irfan, bir hikmet, nesilden nesile aktarılır. Seneler sonra tabii, akademik hayatta hep bu dikkatimi çekmiştir ama AK Parti iktidarları başlar başlamaz Sayın 11. Cumhurbaşkanımız, daha sonra Başbakanımız, Başbakan Müşaviri olarak görev aldığımızda Sayın Cumhurbaşkanımıza, yaklaşık 6 yıl Başmüvaşir olarak çalıştığımda Başbakanlıkta, hep şöyle düşünürdüm, herhangi bir şekilde bir konu istişare edildiğinde, acaba Dedem Korkut ki bir başmüşavir gibi de aynı bir nasihat ehlidir, bir irfan ehlidir oğuz beylerine, bu anlamda bir müşavirlik yapmıştır, acaba Dedem Korkut olsa ne derdi? Bu durumda acaba Nizamülmülk nasıl bir tavır takınırdı? Acaba Yusuf Has Hacib'in, Kutatgu Bilig'in hangi ilkesi buna yön verirdi. Hep kendime ilkesel olarak sormuşumdur. Şimdi yine bu sefer kendim bu ağır sorumluluğu üstlendiğimde acaba o derin irfan bana nasıl seslenirdi şu durumda? Öfkelendiğim anda ne derdi? Fevri karar li-">li durumunda ğımda hangi ahlaki nasihati yapardı? Bunları kendi kendime sormayı hiç ihmal etmemeye çalışıyorum. Çünkü bu eserler kolay şekilde bir anda tarihi dönemde bir kişi tarafından ortaya çıkarılan eser değil. Bunlar büyük bir tarih serüveninin damıtılmış ürünleridir. Dolayısıyla eserin bende uyandırdığı heyecan bu şahsi serüvenimle de doğrudan ilgilidir.”