İŞTE SPORUN BİR İLE KATKISI
Bir sektör haline gelen ve biri lin tanıtımında en etkili araç haline gelen sporun illere olan katkıları ile o şehrin otelcisinden, manavına, bakkalından, lokantasına kadar tüm kesimlerin yüzünü güldürmesine neden oluyor.
. Bununla kalmayarak spor, illerin gönüllü turizm elçileri haline gelmesi ile çok büyük katkı sağlıyor. Karaman Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü görevinden Konya Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğüne atanan Ömer Ersöz'ün koltuğa oturması ile birlikte, Konya'da spor tavan yaparken ayrıca ildeki esnafların ise yüzleri gülmeye başladı. Konya'da göreve sonra 8 ayda 130 federasyon faaliyeti yapan Konya, bu süreç içerisinde yüzbinin üzerinde sporcu ağırladı. Otellerde doluluk oranı yüzde yüzün altına düşmezken, misafirhanelerde bile yer bulmak mümkün olmayan bir süreç yaşayan Konya'da Turizmciler,esnaflar her fırsatta Ömer Ersöz'e minnet duyduklarını açıklıyorlar. 8 ay içerisinde resmi rakamlarla yüzbinin üzerinde sporcu Konya'ya trilyonlarca lira para bırakırken, esnafın sorunu kalmadı ve spor sayesinde , otelcisinden, bakkalına, marketçisinden, lokantıcasına, hediyelik eşya satıcısana tüm kesimler adeta ihya . Konya Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü , son 20 gün içinde hemde ölü sezon olmasına rağmen 8 federasyon faaliyeti daha gerçekleştirdi ve yaklaşık 2 bin sporcuyu misafir etti. Bizde ise hala insanların gözüne baka, baka bir takım matematiksel, masa üzerinde yapılan oyunlarla, kandırma yöntemine gidiliyor. Neymiş Federasyon faaliyetleri sekiz ayda yüzde 700 artmış yeni müdür ile. 8 ayda yapılan toplam üç-beş organize, sayısı bin değil, ile katkıları ise ortada. İş başındaki müdür Aydoğdu , faaliyetlerimiz yüzde 700 arttı derken, birileri 8 ayda yüz bin sporcu ile 130 federasyon faaliyeti yapıyor.Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmazmış..Ama bu şehrin siyasileri başta olmak üzere, turizmcileri, otelcileri, lokantıcıları, esnafları bir araya gelerek, bu işe kökten çözüm bulması gerekiyor. Çünkü bu işin vebali büyük, bu Karaman meselesi. Türkiye Cumhuriyet’inin başkenti olan Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Bunda en büyük etken, bu topografya koşullarının ve Anadolu yolları üstündeki konumunun, merkez rolü oynayabilecek bir kentin kurulmasına elverişli olmasıdır. Orta Anadolu’da aşağı yukarı bütün kentler bir ova çevresinde, daha doğrusu, bu ovaları çevreleyen dağların yakınında kurulmuştur. Ankara da, ortasından Ankara çayının geçtiği bir ova kenarında yer alır. Bent deresi, İncesu ve Çubuk suyu bu ovada, kente yakın bir noktada birleşirler. Söz konusu ova, öbür Anadolu kentlerinin kurulduğu ovalardan küçük olmakla birlikte, korunmaya elverişli bir yerde olduğu için, çok erken tarihlerde yerleşmeye açılmıştır. Ankara’nın yüzey şekillerinde, yükseltileri 1000 m-1200 m arasında değişen ve vadilerle derin bir biçimde yarılmış yaylalar ile üstlerindeki birkaç yüz metre yükseklikte sırtlar ve tepeler ağır basar. Bent deresinin dar vadisi, günümüzde Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya egemen dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamış, Hititler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde hep aynı yerde olan kent, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Geçmiş dönemlerde hep bir kale kenti rolü oynayan Ankara’nın günümüzdeki görünümünde de, ova zemininde yükselen kale hemen dikkati çeker. Kentin adı, eski dönemlerden günümüze kadar çok az değişiklik geçirmiştir. Hititler döneminde kentin hangi adla kurulduğu bilinmemektedir (Hititlerin Ankuva adlı kentinin yerinde kurulduğu ileri sürülmüşse de, bu konudaki bulgular yeterli değildir) Buna karşılık Frigyalılar döneminde adının Ankyra olduğu bilinmektedir. Bu adın “gemi çapası” anlamına gelen “anker” den türediği, Frigya kralı Midas’ın bir gemi çapası bulduğu yerde kenti kurarak bu adı verdiği ileri sürülmektedir. Ama bazı tarihçilerde kenti Galatların kurduğunu ve Mısırlılarla yaptıkları savaşta, ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını zafer ganimeti olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek kentlerine de Ankyra adını verdiklerini ileri sürmektedirler. Romalılar döneminde gemi çapası Ankara kentinin arması olarak kullanılmış ve sikkelerin, madalyaların üstüne çapa simgesi basılmıştır. Daha yakın dönemlere ilişkin bazı Türk-İslam kaynaklarındaysa kentin adının Engürü olduğu, bunun da farsça engür (üzüm) sözcüğünden geldiği belirtilmektedir. Ankara kalesinin halka “angarya”yla yaptırılmasından kente Angara adının verildiğini ileri sürenler de vardır. Günümüzdeki Ankara adı, çok eski dönemlerden bu yana kullanılan çeşitli adların, az çok değişikliğe uğramış biçimidir. Ankara ve çevresinde yapılan arkeoloji kazıları sonucunda Yontmataş devrinden kalma araç-gereçlerin ortaya çıkarılmış olması, kentin geçmişinin yazılı tarihten çok öncelere uzandığını gösterir. Yöredeki ilk yerleşme merkezinin Anadolu’da ilk siyasal birliği sağlayan Hititler döneminde kurulduğu sanılmaktadır. İ.Ö. VIII. yy’da Ankara ve çevresi Frigyalıların eline geçmiş, İ.Ö. VIII. yy’da Frigyalılar Lidyalılara bağımlı hale gelmişler, İ.Ö.547’de Lidya kralının Perslere yenilmesinden sonra da Pers eğemenliği başlamıştır. Batı Anadolu’daki Sardeis (Sardes) ile İran’daki Susa kentleri arasında uzanan Kral yolu üstünde yer alan Ankara, Persler döneminde önemli bir konaklama ve ticaret merkezi haline gelmiş, Anadolu’da Perslerin egemenliğine son veren İskender, büyük Doğu Seferi’ne giderken, Ankara’da konaklamıştır. İ.Ö.III.yy’dan başlayarak Galatların merkezi olan Ankara, İ.Ö.II.yy’da Roma İmparatorluğu’na katılmış ve önemli bir askeri merkez haline gelmiş, Galatlar zamanında tepeden ovaya doğru yayılmaya başlayan gelişmesi Romalılar döneminde surların onarılan, tapınaklar, hamamlar ve hipodrom yapılan (günümüze bu yapıtlardan Augustus tapınağı ile Roma hamamının bir bölümü kalmıştır) kent, Bizans döneminde, (395-1073) etekten kaleye doğru çekilerek, kalın bir dış surla çevrildi ve tam bir Ortaçağ kenti görünümü aldı. 1071’de Selçukluların Malazgirt zaferini kazanarak Anadolu’ya girmelerinden sonraki yıllarda Ankara, Bizanslılar ve Selçuklular arasında birkaç kez el değiştirdi. Selçuklular döneminde Ankara kenti, kalın surlarla çevriliydi ve askeri önemini korumaktaydı; ama ana ulaşım yollarına göre sapa kaldığından ticari önemini yitirmişti. (Ankara’daki Selçuklu yapıtları, Konya, Sivas, Kayseri’dekiler kadar çok ve önemli değildir: o dönemden kalma başlıca yapıtlar arasında Alaaddin camii ve Çubuk çayı üstündeki Akköprü sayılabilir.)