İNSAN’IN KENDİNE YOLCULUĞU: HAC

Yayınlanma: 25.12.2013 05:29 Güncelleme: 25.12.2013 05:29

Müzdelife, Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgedir. Meş’ar; yani şuur yeri.  Müzdelife’de de vakfe yapacağız. Yani bir

Müzdelife, Arafat ile Mina arasında Harem sınırları içinde bir bölgedir. Meş’ar; yani şuur yeri.  Müzdelife’de de vakfe yapacağız. Yani bir miktar duracak ve haccımıza burada Arafat’ta ğu gibi bir şuur giydireceğiz. Mahşer kalabalığının ortasında, gecenin koynunda çaresizliğimizi ve yalnızlığımızı hissettiğimiz o an Dua edeceğiz. Af dileyeceğiz. Ve Allah’a yalvaracağız. Müzdelife’de şeytana karşı silahlanıyoruz .Taşları toplayıp Mina'da şeytanı taşlarken tüm kötülükleri ve kötü düşünceleri taşlar ve onlardan uzak durup Cenab-ı Allah'ın yolundan gideceğimize söz verdiğimiz yer.  Mina’ya doğru hareket ederken artık otobüsler yok. Akın akın kafileler halinde  6-7 km yürüyüşün ardından Mina’ya varıyoruz.  Mina’da bulunan üç cemre’ye usulüne göre taş atarak içimizde bizi kötülüklere k eden, kulluk vazifemize engel her ne varsa onları taşlayıp kararlılığımızın bilinciyle bu görevimizi de yerine getiriyoruz. Hac ibadetinin son noktasını ziyaret tavafı oluşturmaktadır. Artık  ‘’mebrur bir hac’’ yapmış olmak ümidi ile ‘’ annemizden doğduğumuz gün gibi bağışlanmak’’inancı ile kabe’nin etekleri etrafın da son yakarışlarımızı yapıyoruz.  Her veda’da hüzün vardır. Özellikle kişinin, diğine veda etmesi çok zordur. Rahman’ın misafirliği sona ermiş ve huzurundan ayrılmanın ı gelip çatmıştı. Kalbimiz birkaç hafta önce kabe’ye, huzuruna kavuşmanın heyecanı ile çarparken, şimdi bu mukaddes ve mekan’dan ayrılmanın hüznü ile çarpıyor. Herkes gibi bende veda tavafı yaparken: acaba kabe-i Muazzama’ya  bir kez daha kavuşmak nasip olacak mı? Dünyada kabe’ye kavuşma imkanı veren Allah, acaba ahirette de  huzuruna kabul buyuracak mı? Düşünceleriyle, günlerdir gözümüzle gördüğümüz Beytullah’ı, bundan sonraki hayatımızda gönlümüzle görmek, hac esnasında edindiğimiz tecrübeyi gönül bağıyla sürdürmek üzere , Kafile Başkanı Kadir Süzen hocamızın son kez yaptığı o güzel sohbet ve dua ile kabe’yi yüreğimize yükleyerek veda ediyoruz. Vazifelerimizi  yerine getirmek için kafileler halinde mübarek topraklara doğru yola koyulduk.  Hac yolculuğunda  tarifi mümkün olmayan duygularla eşimden, aile, akraba ve arkadaşlarımdan ayrıldım, ama sanki baba ocağına gider gibi yola çıktığımı anımsıyorum. İlk kez gitmeme rağmen bir çok mekan bana çok tanıdık gelmekte, her mekanda zihnimin bir köşesinde okuduğum yada duyduğum nice olaylar ve hatıralar canlanmaktadır. Bin bir sıkıntı ve zorluğa rağmen her hacı adayı gibi, gönlümde oralara varmak Hacerü’l Esved’in önünde selam verip, evrensel koroya katılıp Lebbeyk diyerek koca İslam okyanusunda bir damla ğumu bildirmek, Allah’ın yeryüzüne koyduğu ilk yapı Kabe etrafında dönüp dönüp durmak, Safa ile Merve arasında Hacer gibi kutsal ve değerli gördüğü şeyleri canı pahasına koruyacağına dair adeta söz vererek koşmak, Peygamber’in doğduğu evin önünde oturup oradan Daru’l Erkam’ı düşünmek ve Kabe’nin o siyah örtüsündeki asalet ve heybetten aldığı heyecan ile vatanına dönünce Erkam’ın evi gibi evler oluşturmaya söz vermek, Arafat’ta Allah’a sadakat ve söz vermek için bulunmak, orada ilk ata Adem gibi tövbe ve istiğfarda bulunmak, akşamın gelişi ile sel gibi Müzdelife’ye akıp orada durmak ve orada yarın ki için mermiler toplamak, o mermileri boşa harcamadan  Mina’ya doğru yola koyulmak, ellerimizde tuttuğumuz taşlarla şeytanlarla mak ve bu ın hiç bitmeyeceğinin şuuruna varmak, şeytan ve şeytanlaşmış güçlerin kimliklerini iyice öğrenmek ve bu güçlerin kıtalar dolaştığının bilincinde olarak onların tamamından beri olunması gerektiğini fark etmek ve bu fark edişin sorumluluğunu yerine getirmek için Allah’a söz vermek, bir kaç saatlik zorlu bir yolculukla vahyin insanla buluştuğu Hira Mağarası’na varmak, orada Allah Resulü gibi tefekküre dalıp ötelere yelken açmak arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Önce Medine’ye uğradık, orası bize bir kıvılcım . Peygamber’in mescidinin her bir köşesi sizi bin dört yüz sene öncesine taşıyarak, özlemini çektiğiniz iklime taşır. Allah Resulu’nun ölümsüz nefesini hissetmek, kabrinin önünde dirilmek, aziz dostlarının hatıralarını yad etmek, , oradan Uhud’a uzanarak Seyyidi Şüheda Hz.Hamza’nın önünde durup Peygamber’in çizmiş ğu sınırları zorlamanın insanın başına getireceği acı olayları düşünmek, okçular tepesinde adeta orayı terk etmeyin çığlığını haykırmak, Kuba Mescidine varıp Sena tepelerinden iki aziz dostun hayalini kurmak ve tüm insanlarla beraber ta la el bedru aleyna deyip o coşku seline katılmak, iki kıbleli mescide varıp Peygamber’in o hatırasına uzanmak, yedi mescidlere varıp Selmani Farisi’nin fikrine ortak olup elimize aldığımız kazmalarla hendekler açmak ve en sonunda Ravza’nın bir köşesinde iki büklüm olup, yüreklerimizin derinliklerinden kopup coşkuya gözlerimizden akan yaşları ortak kılarak; “ Sevdim seni hep canlara canan diye dim, Bir ben değil alem sana kurban diye dim. Kıtmirinim ey Şah-ı Resul kovma kapından, Alemlere rahmet Rahman diye dim” diye haykırdık. Tüm mümin yüreklerin ortak dası ve arzusu bu duyguları yaşamaktır. Oralara gidip bu arzusunu yerine getiren her Müslüman daha oradan ayrılmadan bir daha gelmenin hesaplarını yapmaktadır. Oralarda var İlahî cazibe insanı büyülemekte bir giden, bin daha gitmek istemektedir. Bu özlem ile yanıp tutuşan yürekler Kur’an’ın şu fermanını hiç unutmamalıdırlar. Ne diyordu ilahî kelam: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça mutlak erdeme ulaşamazsınız. Unutmayın ki neyi harcarsanız Allah kesinlikle onu bilir.” Allah gitmeyenlere gitmek, gidenlere ise tekrar gitmek nasip etsin. Bu duaya bizler gönülden amin diyoruz . Rabbim beni tekrar o büyülü topraklara gitmeyi nasip eyle. Bu günlerde geleli belki bir ayı geçkin bir süre , ama ben hala ordayım, orayı yaşıyorum. O burnumdan hiç gitmeyen müthiş mis gibi kokuyu hala anımsıyorum, O koku ki , gelip geçiyor, benim başımı döndürme devam ediyor.          

Devamını Okumak İçin Tıklayınız