Âşık Şem'i'nin "Koşma" türündeki eseri
Gazete Anadolu olarak, 19. yüzyılın en önemli halk şairlerinden biri olan Konyalı Âşık Şem’î’yi tanıtıyor ve her gün bir şiirini sizlerle buluşturuyoruz. Akademik Sayfalar dergisinden edindiğimiz bilgilere göre, Âşık edebiyatının zirveye ulaştığı 19. yüzyılda, halk şairleri hem divan şiirinden etkilenmiş hem de kendi geleneklerini koruyarak güçlü eserler ortaya koymuşlardır. İşte bu dönemin en önemli âşıklarından biri de Konya’nın yetiştirdiği büyük sanatçılardan Âşık Şem’î’dir. Âşık Şem'i Gazete Anadolu'da Aşık Şem’i 1198-1783 tarihinde Konya’da Piresat mahallesinde doğmuştur. Babası zamanında meşhur helvacı Mehmet ağadır. Cetleri Pir Esat oğlu Hacı Hüseyin Ağadırki mahallenin namı hala bunun adına anılmaktadır. Helvacı Mehmet ağa yüzü nurani buğday benizli kamil ve nesli ürünlü bir kişi olduğu zamanlarına yetiştirdiğimiz ihtiyarların bundan elli yıl önce tariflerinden ve sonradan akraba olduğumuz Şem’i'nin öz torunu Hacı Emine teyzenin kendi ağzından anlamış bulunuyoruz. Şem'i'nin asıl ismi Ahmet olduğu halde küçük yaşta aşıklık emarelerinin belirtisiyle yine cetlerinden bir zatın adı Şem'i mahlası ismine galebe çalmıştır. Şem'i babasının yanında helvacılık sanatında bulunmuş ise de onun yaradılışı icabı, meşrebi helvacılıkta ister istemez bir şekil idi. Şem'i kendisi de çok yakışıklı, göz ve kaşları siyah pembe buğday benizli bir delikanlı idi. O devirde gerek kız gerek erkek yirmi beş yaşından aşağı evlenemezlerdi. O vakit halkının bundan gayeleri neslin oturaklı üremesi idi. Bunun için Şem'i yirmi beş yaşında iken henüz bekardı. Kendisi afif bir tavır ile rind meşrep temiz ruhlu her şeyden ilham alan ve onu irticali şiirlerle dehal tasvir eden bir aşıktı. Bir gün Şem'i sabah erken çarşıya inerken yolda gayri ihtiyari olarak kapı aralığından boylu boslu dilber bir kıza gözü ilişti. Tabiatında afif aşk eseri olan Şem'i'nin gönlünde bu kızın hayali dönmeye başladı. Bu hayali teskin için o devrin afif hallerinden olan haya ve ruhi nezahetin sevkiyle Şem'i artık o yoldan gelip geçmeyi bırakarak gördüğü bu dilber kızla evlenmeyi kalbinde yaşatıyor... Fakat şimdiki sahte aşıkların yaptıkları gibi sokak pencere önlerinde gezmeyerek o yolu terk ediyor, ancak kendi tuluatıyla konuşarak bu yönde şiirleriyle baş başa kalıyor ve bu dilber için şöyle diyordu: Bu koşmadan anlaşılacağına göre burada hayret edilecek bir cihet varsa Şem'i’nin hiç okuyup yazması olmadığı halde söylediği şiirlerin üslûp ve mana düzgün ve ruha girgin olmasındadır. KOŞMA Tulumban al yetiş ey sevdiğim imdada yangın var Dedi zehirdemi, aşık dedim ihfada yangın var Sefine-i kalbime yağlı paçavra attın ey dinsiz Bülend avaz ile dersin bakın deryada yangın var İrince Şule’i ahım semalardan geçip arşa Melekler zan ederler kim mesken-i İsâ'da yangın var Bu mâh-ı tab'ıyla derya yanar derlerse gerçektir Heman sendemidir, Şem'i bütün dünyada yangın var Bu koşmasında tasvir ettiği gibi artık günler geçtikçe gördüğü bu dilber kızın hayali Şem'i'nin nazarında büyüyor, ilk görüşte onun gürbüz sima ve siyah saçları Şem'i'nin hayalini alt üst ediyordu.