“740 YILLIK GELENEĞİ KARAMAN’A HAPSETMEYELİM”
Türk dil bayramının kutlanmasında açıklama yapan TBMM Tarım,Orrman Köy İşleri Komisyon Başkanı Recep Konuk, Türkçe ’ye karşı hassasiyetin menzilini
Türk dil bayramının kutlanmasında açıklama yapan TBMM Tarım,Orrman Köy İşleri Komisyon Başkanı Recep Konuk, Türkçe ’ye karşı hassasiyetin menzilini 84-85 yıl öncesi ile sınırlarsak, bu milletin Türkçe’yi yaşatma konusundaki erdemi ile kararlı duruşuna haksızlık etmiş oluruz. Sakın şu anlaşılmasın ben 26 Eylül’deki Dil Bayramına karşı değilim, O’nu da kutlayalım, ancak 740 yıllık bir eği de Karaman’a hapsetmeyelim diyorum. “ . 13 Mayıs 1277’de verdiği fermanda Karamanoğlu Mehmet Bey; “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır” diyordu. Konuk’un bu konudaki açıklamaları şu şekilde: “Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe’nin kullanımını zorunlu kılan fermanı vermesinin 740’ıncı yıl dönümünü kutladık. Biz iki tane dil bayramı kutluyoruz. Biri 1932’de yapılan ilk Türk Dil Kurultayı’nın toplanma tarihi 26 Eylül. Bir diğeri ise 1277 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey’in Türkçe ile ilgili fermanı verdiği 13 Mayıs. İki kez dil bayramının kutlanmasının elbette kimseye bir zararı yok. Ancak gibi köklü bir milletin, kadim bir medeniyetin, tarih sahnesinde devletler kurmuş bir milletin kendisi için önemli ve kutlanmaya, yüklendiği anlam itibarıyla hatırlanmaya ve hatırlatılmaya değer günlerinin tarihi geçmişinin bir asrı bile bulmamasının ya da bunların istisnalarının bir kaçı geçmemesinin bu milletin engin tarihi açısından bir çelişki teşkil ettiğini söylemek zorundayım. Türkçe ’ye karşı hassasiyetin menzilini 84-85 yıl öncesi ile sınırlarsak, bu milletin Türkçe’yi yaşatma konusundaki erdemi ile kararlı duruşuna haksızlık etmiş oluruz. Sakın şu anlaşılmasın ben 26 Eylül’deki Dil Bayramına karşı değilim, O’nu da kutlayalım, ancak 740 yıllık bir eği de Karaman’a hapsetmeyelim diyorum. 13 Mayıs 1277’de verdiği fermanda Karamanoğlu Mehmet Bey; “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır” diyordu. Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Ali Semerkandi’nin, Ahmet Yei’nin, Hacı Bektaşi Veli’nin, Taptuk Emre’nin, Sarı Saltuk’un, Somuncu Baba’nın Türkçesine sahip çıkıp, o dilin yaşaması ve yaşatılması için irade sergileyerek geçmiş ile gelecek arasında köprünün yıkılmasına müsaade etmiyordu. Türklüğün vicdânı bir, Dîni bir, vatanı bir; Fakat hepsi ayrılır Olmazsa lisânı bir. Diyordu Ziya Gökalp Cemil Meriç, kelimeleri “Gönülden gönüle köprü, ɑsırdɑn ɑsırɑ merdiven” şeklinde tarif ediyor. Kelimeler dil ğimiz hazinenin mücevherleri. O le Cemil Meriç’in bu tarifini dil için de pekâlâ kullanabiliriz. Asırları birleştiren, asırdan asra uzanan o merdiven sapasağlam durduğu için biz Yunus’un Türkçesiyle, o nesille gönül kapımızı açık tutabiliyoruz. O merdiven yıkılmadığı için bu topraklarla kültür havzamızı birleştiren bağlarımızı muhafaza edebiliyoruz. Tarihin akışı içinde millet olarak mesafeler kat ettik, hem coğrafi değişimler yaşadık hem de kültürel etkileşimlerde bulunduk, tarihin süzgecinden geçtik. Devletler kurduk. Onlarca kavmi, onlarca milleti tarih sahnesinden silmeye yetecek onlarca badireler atlattık ve onlarca diriliş yaşadık, olayların kesintiye uğrattığı bölünmeler, birleşmeler geçti başımızdan. Devlet farklı dilden konuşsa da millet yüzlerce yılın süzgecinden geçip zihni anlamına kavuşan dildeki hazinelerini kâh türkülerle, kâh atasözleriyle, kâh deyişlerle yaşattı, yaşatma konusunda hiç geri adım atmadı. Bu büyük tarih yolculuğunda onca badireye, onca değişime, onca hadiseye, karşı dimdik ayakta durabildiysek eğer, bu değişen coğrafyalara, kat edilen fiziki ve zihinsel mesafelere rağmen değiştirmediğimiz, değiştirmeme konusunda milli direnç gösterdiğimiz ve sıkı sıkıya sarıldığımız, dilimiz sayesin r. O dil ki, bir coğrafyayla sınırlanamayan, sınırlanamayacak yaygın ve köklüdür. O dil ki, hadiseler ve olaylar bölse de yüz milyonları farklı coğrafyalarda bir birine kenetleyecek kuvvetlidir. O dil ki bizi birey ve ulus gibi, küçük büyük parçacıklarından millet büyüklüğünde birleştirecek kudretlidir. O dil ki, dün ile bugün, dün ile yarın, yarın ile bugün arasında milletimizi ve nesilleri bir biri ile kucaklaştıran, buluşturan köprüdür. O dil ki, muhafazasına özen gösteren ve sahip çıkma konusunda taviz vermeyen nesillerin hassasiyetiyle bizi, birbirini anlayan, birbirine sarılan, birbirine destek olarak kıtalara yayılan büyük bir ailenin, büyük bir bütünün parçaları halinde tarihin akışı içinde muhafaza etti. 13 Mayıs’ın yıldönümünde Türk Dili’nin yaşaması ve yaşatılması için bundan 740 yıl önce verdiği fermanla dilimize sahip çıkarak asırdan asra uzanan merdivenin muhafazasına hizmet eden Karamanoğlu Mehmet Bey’i rahmet ve minnetle anıyorum. O gün milletimize o hizmeti yapan Karamanoğlu Mehmet Bey’in açtığı yolda ilerleme vazifesi bugünkü nesillerin milletimize ve gelecek nesillere karşı sorumluluğudur. Bu vesileyle dile sahip çıkmanın milletimize sahip çıkmak ğuna dair sarsılmaz inancımla, Türk dilinin yaşaması ve yaşatılması için hassasiyet gösteren, dilimize katkı veren herkese şükranlarımı arz ediyor, kutladığımız iki dil bayramından tarihi kökü itibarıyla en köklü Türk Dil Bayramımızı kutluyorum.”