Adaletin olmadığı bir toplum, temellerinden sarsılmış bir binadan farksızdır. O bina ne kadar süslü görünürse görünsün, çökmesi an meselesidir. Adalet ve liyakat, sadece birer kavram değil, toplumun huzurunu, güvenini ve geleceğini ayakta tutan iki sağlam sütundur. Ancak bu sütunların eğildiği, hatta çatladığı yerlerde, çöküşün ilk işaretlerini görmek zor değil.En çok da ilim yuvalarında...Bir üniversite, sadece bilgi üreten bir fabrika değildir. Aynı zamanda adaletin, ahlakın ve vicdanın harmanlandığı bir okuldur. Ancak ne yazık ki, bazı ilim yuvaları bu yükü taşımaktan çok uzak. Hak etmeyenlerin koltuklara oturduğu, liyakat yerine bağlantıların hüküm sürdüğü bir yerde, bilgi ve ahlak nasıl filizlenebilir?Bugün, toplumun gözü önünde gerçekleşen bu adaletsizliklere karşı tepkisizlik, aslında en büyük tehlikedir. İnsanlar, haksızlık karşısında ses çıkarmak yerine, "Böyle gelmiş, böyle gider" diyerek bu çarkın bir parçası olmayı kabullenmiş durumda. Daha da kötüsü, bir işe girmenin gayriresmi ön şartı olarak bir "dayı" bulundurmanın gerektiği algısı, artık normalleşmiş halde.Bir düşünün; bir genç, yıllarını okuyarak, emek vererek geçiriyor. Ancak karşısında bir duvar gibi duran sistem ona şunu söylüyor: "Ne kadar çalıştığın değil, kimi tanıdığın önemli." İşte bu, gençlerin hayallerini öldüren, toplumu karamsarlığa iten yozlaşmış düzenin ta kendisidir.Üniversiteler ise bu çarkın en acı sembollerinden biri haline gelmiş durumda. İlim yuvası olarak anılan bu kurumlar, topluma örnek olması gerekirken, adaletsizliklerin merkezinde yer alıyorsa, bu sadece bir üniversitenin değil, bir toplumun çöküşünü gösterir.Hak için yükselen çığlık seslerinin kesilmesi, haksız olanların kendilerini haklı gösterecek cesareti bulması, ne kadar acı. Bu yozlaşmış düzenin normalleşmesine karşı, hepimizin ses çıkarması gerekiyor. Çünkü haksızlığa sessiz kalan, bir gün o haksızlığın kurbanı olmaya mahkumdur.
ADEM DEMİREL
İLGİLİ HABER
Balık yine baştan koktuADEM DEMİREL